Edebiyat,
resim, müzik, heykel… gibi değişik sanat dallarıyla ilgili olarak ortaya çıkan,
belirli bir görüş ve anlayışı ifade eden sisteme “akım”
denir.
Kimi zaman aynı akımın hem edebiyatı hem de başka sanat dallarını etkilediği olmuştur, öyleyse akımların etkisi belli bir sanat dalıyla sınırlı olmamaktadır.
Kimi zaman aynı akımın hem edebiyatı hem de başka sanat dallarını etkilediği olmuştur, öyleyse akımların etkisi belli bir sanat dalıyla sınırlı olmamaktadır.
Edebi
akımların oluşmasında;
— Toplumsal
yapıdaki gelişme ve değişmeler
— Siyasal yönetim özellikleri
— O dönemdeki felsefi anlayışlar
— Sanatçıların değişiklik istekleri
başlıca etkenlerdir. Bu etkenler özellikle 20. yüzyıla kadar ortaya çıkan edebiyat akımları üzerinde etkili olmuştur. 20. yüzyılda etkili olan edebiyat akımlarında daha çok “sanatçıların değişiklik istekleri” rol oynamıştır.
Her edebiyat akımı ya bir öncekine tepki olarak doğmuştur ya da önceki akımın uzantısı mahiyetindedir. Bu yönden düşünüldüğünde kimi akımlar arasında büyük farklılık, kimileri arasında da benzerlikler vardır. (Harfçilik)
— Siyasal yönetim özellikleri
— O dönemdeki felsefi anlayışlar
— Sanatçıların değişiklik istekleri
başlıca etkenlerdir. Bu etkenler özellikle 20. yüzyıla kadar ortaya çıkan edebiyat akımları üzerinde etkili olmuştur. 20. yüzyılda etkili olan edebiyat akımlarında daha çok “sanatçıların değişiklik istekleri” rol oynamıştır.
Her edebiyat akımı ya bir öncekine tepki olarak doğmuştur ya da önceki akımın uzantısı mahiyetindedir. Bu yönden düşünüldüğünde kimi akımlar arasında büyük farklılık, kimileri arasında da benzerlikler vardır. (Harfçilik)
Tüm Edebi
Akımlar:
- İdealizm
- Kişiselcilik
- Egzistansiyalizm
(Varoluşçuluk)
- Sürrealizm
- Dadaizm
- Fütürizm
- Kübizm
- Ekspresyonizm
- Empresyonizm
- Sembolizm
- Parnasizm
- Naturalizm
- Realizm
- Romantizm
- Klasisizm
- Hümanizm
- Edebi akımlar
İdealizm
Dünyayı ve varoluşu bilinç ve düşünceye öncelik vererek açıklama öğretisinin
temel olduğu felsefi akımın edebiyattaki uzantısıdır. İdealist felsefenin tüm
özellikleri edebi eserlerde de görülür. 20. yüzyılın başlarında ortaya
çıkmıştır. Bireyci dünya görüşü ve simgecilik akımına bir tepki olarak
doğmuştur. Çağcıl yaşamın artık makineleşen toplumları ve alabildiğine serpilip
gelişen kentleriyle bireyi topluluk içinde yaşamaya zorladığını vurgulayan
idealizm, bir arada yaşamanın yarattığı ortak kanı ve duyguları dile getirmeyi
amaçlamaktadır.Topluluk bilincini ve bu bilince göre bireyin varoluşunu, yaşamı belli belirsiz yönlendiren kimi tinsel gerçekleri betimlemeyi ön planda tutar. En büyük temsilcisi Fransız yazar Jules Romains’tir. Bu akımın temelleri, Romains’le Chenneviere’nin yazdığı Petit Traite de Versification (Şiir üzerine küçük inceleme) ve Georges Duhamel’le Charles Vildrac’ın kaleme aldığı Notes su la Technique Poetique (Şiir tekniği üzerine notlar) adlı eserlerde ortaya konulmuştur.
Kişiselcilik
Kişiselcilik, soyut düşüncülükle özdekçiliğin karşısına tinsel gerçekliği,
sözü geçen iki bakış açısının da parçalara böldüğü birliği yeniden yaratacak
sürekli çabayı koyar. Kişiselcilik, Descartes’in “Düşünüyorum
öyleyse varım” (Cogito ergo sum) geleneği içinde yer alır. Kişiselciliğin ana
yapısı şöyle özetlenebilir: Kişilik, bilinç, kendi yargısını özgürce belirleme,
amaçlara yönelme, zamanın akışına karşı öz kimliğini sürdürme ve değerlere
bağlanma gibi temel özellikleri nedeniyle, bütün gerçekliğin dokusunu
oluşturur.Felsefi yönden Gottfried Wilhelm Leibniz bu akımın kurucusu, George Berkeley de başlıca kaynaklarından biri olarak kabul edilir. Edebiyatta en önemli savunucusu Emmanuel Mounier’dir.
Egzistansiyalizm
(Varoluşçuluk)
Bu akım (varoluşçuluk) önce 1927′de Alman
düşünür Martin Heideger tarafından ortaya konmuştur. Daha sonra ikinci Dünya
Savaşı yıllarında Fransız düşünür ve sanatçı Jean Paul Sartre tarafından
geliştirilmiş ve edebiyata uygulanmıştır.Egzistansiyalizm akımının geçmişi, gerçekte, eski Yunan felsefesine kadar uzanır. Descartes’in “Düşünüyorum öyleyse varım” düşüncesine dayanır. Dadaizm gibi bir bunalım edebiyatıdır. İkinci Dünya Savaşında, İnsanlığın neredeyse yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kaldığı, bütün değer sistemlerinin yıkıldığı karamsarlık ve umutsuzluk koşullarında kendine uygun ortam bulmuştur. Egzistansiyalizm akımına göre “var oluş” insanın maddi özünden önce gelir. İnsan dünyaya gelip var olduktan sonra kendi özünü, değerlerini yaratır. Bu süreçte insana yol gösterecek olan, yine kendisidir. Bu nedenle özgür olmak zorundadır. Bunalımlarının kaynağı, insanın Özünü ve değerlerini yaratırken değişik seçeneklere karşı hissettiği sorumluluktur. Varoluşçu sanatçılar, çağından sorumludur. Toplumun yön vermeli, toplumsal sorunlar karşısında duyarlı olmalı, siyasal yapıyla iç İçe olmalıdır. Egzistansiyalist eserlerde karakterler değil, belli durumlarda karşı karşıya kalmış insanlar vardır. Kahramanların belli karakterleri olmadığından ne yapacağı önceden düşünülemez. Okuyucu merakı sürekli uyanık kalır.
Egzistansiyalizmin Önemli Temsilcileri: Jean Paul Satire ( önemli yapıtları : Varlık ve Yokluk, Diyalektik Aklın Eleştirici, Egzistasiyalizm Bir Hümanizmadır, Duvar, Özgürlük Yollan, Kirli Eller) Andre Gide ( Önemli yapıtları : Dünya Nimetleri, Kalpazanlar, Pastoral Senfoni ), Andre Malrauks ( önemli yapıtları : Kağıttan Ayılar, İnsanlığın Durumu, Sanat Psikolojisi ) Simone De Bevoir { ömenli yapıtları : Başkaldırının Kanları, Sakatlanmış Ağızlar, Varoluşçuluk ve U-lusların Bilgeliği, Kadın Nedir, Bir Genç Kızın Anıları ) Albert Camus f önemli yapıtları : Yabancı, Veba, Başkaldıran insan)
Jean Paul Sartre – roman, tiyatro,felsefe
AlbertCamus - roman, deneme
Simone de Beauvoir – roman, tiyatro, deneme
Andre Malraux - roman
Türk edebiyatında Egzistansiyalizmi bir dünya görüşü olarak benimsemiş bir sanatçı yoktur
Sürrealizm
Kurucusu, Fransız edebiyatı şairlerinden ve ruh doktoru Andre Broton’dur. İlkeleri
1924′te ortaya konmuştur. Sürrealizmin
amacı bilinçaltının sanata yansıtılmasıdır.Felsefi alanda, Fransız filozofu Henry Bergson “sezgicilik” adını verdiği düşünce akımı, sürrealizmi etkilemiştir. Ruhu savunan Bergson’un ruhun akıldan daha üstün olduğunu ileri sürer. Gerçekleri ruhsal sezgilerle açıklar. Doktor Sigmund Freud’un “psikanaliz” düşüncesi sürrealizm akımının diğer bir kaynağıdır. Freud, insanı bilinçaltıyla açıklar. Ona göre insanın gerçek eğilimini, isteklerini toplumsal yasalar, ahlak ve dinsel baskılar engeller. Bilinçaltı ancak sarhoşluk, rüyalar, sayıklamalar…gibi durumlarda aklın denetiminden kurtularak bilinçüstüne çıkar. Sürrealistler, düşüncenin gerçek etkinliğini ortaya çıkarmak için hîpno-tizma seansları düzenlemişler, elde ettikleri verileri sanatlarına yansıtmışlardır. Onlar, gerçek sanat yapıtlarının, sanatçılarca akıl ve irade denetimi dışındayken oluşturulabileceğini savunmuşlardır. Sürrealist sanaçtılar, dil ve üslupta anlaşılır olmayı istemediler. Herkesin birkaç sözcük ya da cümle ekleyerek oluşturduğu “otomatik yazı” yöntemini benimsediler. Noktalama işaretlerine karşı çıktılar. Türk edebiyatında Birinci Yeniciler (Garipçiler) ve ikinci yenicilerin bazı sanatçıları sürrealizmden etkilendi.
Sürrealizmin temsilcileri;
Andre Breton ( önemli yapıtları : Bakire Gebelik, Ak Saçlı Tabanca, Manyetik Alanlar, Sürrealizmin Manifestosu ),
Paul Eluard yapıtları: Ölmeden ölmek, Açık Kitap, ÇifteKaranlık, Politik Şiirler),
Luis Aragon yapıtları: Elsa’nın Gözleri, Rüyalardan Bir Dalga, Sevinç Ateşi)
YALNIZ DEĞİLİM
Yüklü
Dudakların tüyden hafif yemişleriyle
Giyimli
Bin bir değişik çiçekle
Anlı şanlı
Kollarında güneşin
Mutlu
Bir tanıdık kışla
Hoşnut
Bir damlasıyla yağmurun
Güzel
Tanyerinin aydınlığınca
İçten bağlı
Bir bahçenin sözünü ediyorum
Düş kuruyorum
Seviyorum düpedüz
(Paul Eluard, Çev. Sebahattin Kudret Aksal)
Dadaizm
Öncüsü, Romen asıllı ozan Tristan Tzara’dır. Tzara, genç sanatçıların bir
toplantısında “Larousse” sözlüğünden rastgele bir sayfa açmış ve karşısına
çıkan ilk sözcük “Dada” bu edebi akımın adı olarak benimsemiştir.
Sözünü ettiğimiz bu olayın da kanıtladığı gibi Dadaizm
bir bunalım edebiyatıdır. Birinci Dünya Savaşı’nın sonucu oluşan çöküntü,
güvensizlilk, insanların inanç ve değer yargılarının sarsılması, sanatçıları da
umutsuzluğa, düş kırıklığına sürükledi. İnsanın yarattığı maddi ve manevi
uygarlık değerlerinin, yine İnsan tarafından acımasızca yıkılıp yok edilmesi
sanatçıları, ikiyüzlü saydıkları düzeni sanat anlayışlarının kuramlarını
yıkmaya yöneltti.Böyle bir ortamda dadaistler, sanatta her türlü geleneğe karşı çıktılar. Var olan dil ve estetik kurallarını kaldırmayı hedeflediler. Akla dayalı her şeye savaş açarak kuralsızlığı ve sürekli değişmeyi savundular.
Bu akım sonradan yerini sürrealizme bıraktı. Tzara dışında Andre Breton, Luis Aragon ve Paul Eluard ilk ürünlerini sürrealizm akımının özelliklerine dayalı olarak vermişlerdir.
1916′da Romen asıllı İtalyan şair Tristan Tzara tarafından ortaya atılan Dadaizm akımı (Kuralsızlık), edebiyat ve sanatta her türlü geleneğe, kurala karşı çıkan; “kuralsızlığı kural edinen” bir akımdır.
I. Dünya Savaşı’nda yüz binlerce insanın ölmesi, insanların derin acılara gömülmesi ve mutsuzluğa sürüklenmesi; akla, mantığa ve ahlâka dayalı biçimde kurulduğunu söyleyen düzenlere karşı güvenin sarsılması, değer yargılarının alt üst olmasına yol açmıştı.
İşte Dadaizm, böyle bir ortamda savaş içinde doğdu; savaştan sonra Fransa’da etkinlik kazandı. Dadaizm, savaşın doğurduğu acılara, yıkımlara karşı bir protesto, bir isyan hareketi olarak kendini ortaya koydu. Dadaizm;
Bireyi aklın tutsaklığından ve akla dayalı düzenden kurtarmak Sanatta her türlü geleneği yıkmak
özcükleri bilinen anlamları dışında kullanmak Yerleşik dil ve estetik kurallarını kaldırmak
Akıldışılığı, kuralsızlığı ve sürekli değişmeyi savunmak
gibi amaçlar edinmişti. Tristan Tzara’nın, Meydan Larousse’dan rastgele seçtiği bir sözcükten (Dada) adını alan bu akım, 1922′de yerini Sürrealizme (gerçeküstücülük) bıraktı. Sürrealizmin kurucusu olan şairlerin çoğu (Breton, Soupault, Ara-gon, Eluard…) sanat yaşamlarının ilk dönemlerinde Dadaizm içindeydiler.
Dadaizmln kurucusu ve öncüsü olan T.Tza-ra, bu akımı şöyle tanımlar:
“Kağıt parçaları üzerine sözcükler yazın, bunları bir şapkanın İçine atıp karıştırın, sonra teker teker çekip bir kağıdın üzerine sıralayın; işte Dadaizm…”
Dadalzmin önemli Temsilcileri:
Tristan Tzara
Francls Picabia
Türk edebiyatında Dadaizmi tüm özellikleriyle benimsemiş bir sanatçı yoktur.
DADA TÜRKÜSÜ
Bir asansörün türküsü Yüreğinde dada olan Çok yoruyordu motorunu Yüreğinde dada olan
Bir kral taşıyordu asansör Ağır kırılgan özerk Kesti iri sağ kolunu Roma’ya Papa’ya gönderdi
Asansörün işte bu yüzden Yüreğinde yok artık dada Çikolata yiyiniz
Yıkayın beyninizi
Dada Dada
(Tristan Tzara, Milliyet Sanat Dergisi, Sayı: 161)
Fütürizm
2O.yüzyıiın başlarında İtalya’da doğmuştur. Kurucusu İtalyan şairi
Marinetti, 1909′da fütürizmin bildirisini Figaro gazetesinde yayımlamıştır.Fütürizm, yaşamdaki sürekli değişimin sanata da yansıması gerektiğini vurgular. O yüzden geçmişi bütün sanat kuralları ve anlayışları bir yana bırakılmalıdır. Yaşamın sürekli değişimine, dinamizmine uygun yeni anlatım yolları ve biçimleri bulunmalıdır. Onlara göre, makine ve hız sanatın her alanına sokularak geleceğe yönelmelidir.
İtalyan fütürsleh, bildirilerinde savaşın dünya sağlığı yönünden gerekliliğini, makineye karşı duydukları hayranlığı, hızın güzelliğini dile getirdi. Mussolini faşizminin peşine takılarak, kadın düşmanlığını yüceltmişler; müzelerin, kütüphanelerin yıkılmasını önermişlerdir. Neredeyse, İnsanlığın tüm kültür birikimine savaş açmışlardır.
Şiirde serbest nazmı savunmuşlar, ölçü, uyak, nazım biçimi ve geleneksel dilbilgisi kurallarını dışlamışlardır.
Rus fütüristleri bunların tersine, savaşa karşı olmuşlar, kadın-erkek eşitliğini savunmuşlardır. Makineleşmenin, sanayinin yanında yer almakla birlikte makineyi kullananın, üretici güçlerin toplumsal ve düşünsel olarak destekleyicileri olmuşlardır.
Fütürizmin Rus Edebiyatındaki temsilcisi Vitaclimir Mayakovski’dir.
Türk edebiyatında Nazım Hikmet fütürizmden etkilenmiştir. Serbest şiiri benimsemesi, kimi şiirlerinde “makileşme İsteğini” dile getirmsi ve Resimli Ay adlı dergide “Putları Yıkıyoruz” adlı yazı dizisinde geleneksel Türk şiiri ve bu şiirin ozanlarına tavır alması, ondaki fütürist etkileri açıklar.
BİR BAŞKA KAYNAK:
İtalyan edebiyatı şairi Marinetti (1876 – 1944)’nin 1909′da Fransa’da yayımladığı bildirgesiyle ortaya çıkan bu akım, yaşamın sürekli ve hızlı bir değişim içinde olduğunu, sanatın da bu değişime ve hıza ayak uydurması gerektiğini savunur.
Fütürizm akımı, (gelecekçilik) geleneksel sanat anlayışına karşı çıkarak, yeni anlatım yollarının ve biçimlerinin bulunması gerektiği görüşünü benimser; sanatın her dalına makineyi, hızı ve dinamizmi sokmak ister. Fütürizm, bir bakıma makineye olan hayranlığın türküsünü söyler. Ölçülü, kafiyeli şiiri reddeder. Serbest nazım biçimleriyle ve yepyeni sözcüklerle eserler vermeyi amaçlar; geleneksel dilbilgisi kurallarını dışlar.
Fütürist şairler geçmişe ait tüm değerleri yıkmak istemişler; geleneksel olan her şeye karşı çıkmışlardır. “Makineleşmeye hayranlık”, “hız”, “ataklık”,”gemilere, trenlere, uçaklara övgü”,”savaşın güzelliği” temaları fütürist şairlerin başlıca dayanakları olmuştur.
Fütürizm resim, heykel, mimarlık alanlarını da etkilemiş, ancak uzun ömürlü olmamış ve I. Dünya Savaşı’ndan sonra yerini Dadaizme bırakmıştır. Bu akım, İtalyan milliyetçiliğine ve askeri işgalciliğine çanak tutmuş; Rusya’da Marksist şairler tarafından benimsenmiştir.
Fütürizmin Önemli Temsilcileri:
F.T. Marinetti
Mayakovski
Fütürizmin Türk Edebiyatındaki Temsilcileri:
Nazım Hikmet
Fütürizm Akımı Örnek Metinleri:
PİSTON
Gürültüler arasından Dan… Dan… Gelir bir ses uzaktan Makinenin gürültüsü Pistonun gümbürtüsü Piston… Ton… Ton… Ton Piston… Pis…Ton…
(F.T. Marinetti)
MAKİNALAŞMAK
Trrrum,
Trrrum
Trrrum
Trak tiki tak
Makinalaşmak
İstiyorum
Beynimden etimden iskeletimden
geliyor bu!
Her dinamoyu
altıma almak İçin
çıldırıyoruml
Tükrûklû dilim bakır telleri yalıyor
damarlarımda kovalıyor
oto – dlrezinler lokomotifleri III
Trrrum,
Trrrum,
Trrrum
Trak tiki tak!
Makinalaşmak
İstiyorum
(Nazım Hikmet)
Kübizm
Kübizm, 20. yüzyılın başında Empresyonizme tepki olarak doğan, önceleri resim ve
heykel sanatlarında etkili olan, daha sonra edebiyata yansıyan bir akımdır.Kübizm, dış dünyadaki nesnelerin yalnız görünen değil, görünmeyen taraflarını da göstermeye, anlatmaya çalışan bir akımdır. Sözgelimi “Ressam, balkonda bulunan bir adamın resmini yapmak istediği zaman, yalnızca adamın dış görünüşünü çizmekle yetinmeyecek, balkondaki adamın sokağa ait bütün duyumlarını aynı tablonun içerisine yerleştirecektir.”
Kübizm akımına göre yaşam, çok boyutludur. İnsan yaşam denilen olay içinde birçok şeyi hep birden görmektedir. Öyleyse insanı bütün düşüncelerinden soyutlayarak anlatamayız. İyi bir sanatçı, insanın hem dış görünüşünü hem de düşündüklerini eserine yansıtabilmelidir. Kübizmin sanatçıları, insanı dış görünüşü ve duyumlarıyla birlikte anlatırken düşüncelerini geometrik şekillerle dile getirir. Kübizmde insan, doğa ve eşya bambaşka bir açıdan yorumlanır.
Kübizmin Önemli Temsilcileri:
Picasso resim
G. Apollinaire şiir
M. Jacop şiir
Türk edebiyatında bütün şiirleriyle Kübizmi temsil eden bir edebiyat sanatçısı yoktur.
ŞAPKA
Güvercinler uçtu, üstünde bir elma ağacının
Avcılar koştu ardından, pek güvercin kalmadı ağaçta
Hırsızların işi tıkır, tek elma kalmadı ağaçta
Bir sarhoşun şapkasından başka
Asılı en alt dalda
İyi iş bu şapka satıcılığı
Sarhoş şapkası satıcılığı
Bulunur her yerde şapka
Üstünde çayırların, dalların
Çukurlarda
Yenilerini ararsan Kermarec’de bulursun her vakit Lamnion’da şapka satıcısı Kermarec Onun için çalışır rüzgar
Bense küçük bir terzi Şapka satıcısı olacağım ben de Elma şarabı benim için çalışacak Zengin olduğum vakit Kermarec kadar Bir elma bahçesi alacağım, elma-şaraplık Ve evcil güvercinler Bordeaux’daysam şarap içeceğim Ve dolaşacağım güneşte baş-açık
(Max Jacop, Çev. Ergin Ertem)
EKSPRESYONİZM
20. yüzyılın başında Empresyonizme tepki olarak doğan Ekspresyonizm, insanın iç dünyasındaki duyguları anlatmaya (dışa vurmaya) önem veren bir akımdır.
Ekspresyonizm (dışavurumculuk) önce resim alanında ortaya çıkmış, daha sonra edebiyata yansımıştır. Almanya’da doğan bu akım, özellikle Naturalizmin doğayı olduğu gibi kopya eden tutumuna ve İzlenimcilik‘in dış dünyaya bağlılığına bir tepkidir. Bir başka deyişle bu akım, sanayi çağının anlamsızlaştırdığı yaşama karşı “ruhun isyanadır. Ekpresyonist sanatçılar öznel gerçekçiliğe ve iç gözleme büyük önem vermişlerdir.
Ekspresyonizme göre şairin görevi dış dünyanın anlamsızlığına, ruhsuzluğuna süretli bir atılışla anlam kazandırmaktır. İyi bir sanatçı, bir nesneyi bütün somut ilişkilerinden ayırmak, onu çıplak ve yalnız olarak, bireysel zihnin katışıksız bir ürünü olarak incelemek durumundadır.
Ekspresyonizmin Önemli Temsilcileri:
O’Neil tiyatro
FranzKafka öykü, roman
T.S. Eliot şiir, eleştiri
J. Joyce şiir, roman
Ekspresyonist Şiir Örneği:
İŞSİZ
Kimse iş vermedi bize
Elleri cebinde
Asık bir suratla
Açıkta yaşıyoruz
Titriyoruz ısıtılmamış odalarda
Yalnız kuru bir yel var şimdi
Sapanların atılı durduğu
Sürülmemiş boş tarlalarda
Bu ülkede iki erkeğe bir cigara;
İki kadına yarım bardak bira düşecek
Kimse iş vermedi bu ülkede bize
Yaşamamız hoş karşılanmıyor
ölümümüz anılmıyor Times gazetesinde…
(T.S. Eliot, Çev. Osman Türkay)
EMPRESYONİZM
I9.yüzyılın sonlarında Fransa’da doğmuştur. önce resimde, sonra da edebiyatla etkisini göstermiştir. Dış dünyanın sanatçıda bıraktığı izlenimleri anlamayı amaçlamıştır. Onlara göre sanatçı, dünyayı olduğu gibi anlatamaz. Ancak hayallerle süslenmiş izlenimler yardımıyla anlatıiabilir. Sembolizmin uzantısı sayabileceğimiz empreyonizm, “sanat için sanat” anlayışını benimsemiştir. Sanatçılar, ölçü ve uyağa önem vermemiştir. Onlara göre gerçek, kişisel izlenimlere göre değişir. Bu izlenimler de göreceli, yani sanatçıdan sanatçıya değişebilen niteliktedir.
Marie Rilke { Önemli yapıtları: Christop Rilke’nin Aşk ve Ölüm Şarkısı. Duino Mersiyeri..,) ve James Joyce (. Önemli yapıtları : Sürgünler. Bir Delikanlının Sanatçı olarak portresi ) empresyonizm temsilcileridir.
19. yüzyılın sonlarında Fransa’da ortaya çıkan, oradan diğer ülkelere yayılan, dış dünyanın sanatçıda bıraktığı izlenimleri yansıtmayı amaçlayan akıma Empresyonizm akımı (izlenimcilik) denir.
Empresyonizm, önce resimde, sonra edebiyatta etkili olmuş bir akımdır. Empresyonist sanatçılar dış dünyayı olduğu gibi değil de algıladıkları biçimde anlatmayı amaçlamışlar, öznelliği benimsemişlerdir. Onlara göre, bu dünya sanatçılara heyecan ve ruhi dalgalanmalar veren bir uyarıcıdır. Sanatçının görevi, duyduğu heyecanı, ruhi dalgalanmaları dile getirmek olmalıdır.
Edebiyat eleştirmeni K. Haedens’e göre, empresyonist şiirlerde sözcükler, yepyeni biçimlerde birleşir, bir “fosfor ışığı” içinde yıkanırlar.
Empresyonist şairler, şiirde biçime, kafiyeye önem vermezler. “Sanat için sanat” anlayışını benimseyerek, edebiyatın toplumsal bir görevi üstlenmesine karşı çıkarlar.
Empresyonizm, Sembolizm akımının özelliklerini taşıyan bir akım olarak değerlendirilebilir. Sembolizm akımı içinde yer alan bazı şairler, Emprosyonizmin de temsilcileri olmuşlardır.
Bu akım en çok resimde etkili olmuştur. Edebiyatta geliştiği başlıca türler şiir ve tiyatrodur.
Empresyonizmin Önemli Sanatçıları
Arthur Rimbaud
R. Marie Rilke
Paul Verlaine
Empresyonizmin Türk Edebiyatındaki Temsilcileri:
Türk edebiyatında bütün şiirleriyle izlenimci diyebileceğimiz şairler yok sayılır. Ahmet Muhip Dranas, Cahit Sıtkı Tarancı gibi sanatçıların kimi şiirlerinde bu akımın etkileri görülür.
Empresyonizm Örnek Metinleri
OFELYA
Yıldızların uyuduğu, sessiz, kara Dalgalarda Ofelya iri bir zambak, Yüzüyor tül gibi, uzanmış sulara… Avcı borularının ezgisinde bak.
Bin yıl geçti Ofelya yine üzgün Uzun sularda kefen gibi akıyor Bin yıldır, gündüz, gece deli gönlünün Hüznünü meltem yellerine döküyor
Yöresinde üzgün nilüferler bazen Dağıtıyor kızcağızın uykusunu Bir kanat vuruşuyla dallar yuvadan Salıyor yıldızların altın şarkısını
(Arthur Rimbaud, Çev. Erdoğan Alkan)
GEÇMİŞ OLA
Hâtıralar, ne istersiniz benden?… Sonbahar… Durgun gökte ardıç kuşları uçuşmadalar Güneşten ölgün ve soluk bir ışık vurmada İçinde poyrazlar esen sararmış ormana.
Yapayalnızdık, yürüyorduk, türlü hülyalarda, Saçlarımız ve düşüncelerimiz rüzgârda. Çevirip güzel gözlerini bana: “Hangisi? En güzel günün” diye sordu o billur sesi.
Bir melek sesi kadar tatlı, o kadar derin Hafif bir gülümseyiş cevap verdi sesine öptüm ellerini, ibadet edercesine.
— Ah! İlk çiçekler! Ne güzel kokuları vardır! Ne kadar sevimli bir mırıltıları vardır! Sevilen dudaklardan çıkan ilk evet’lerin!
(Paul Verlaine‘den Çev. Orhan Veli Kanık )
Şiirdeki
gerçekçiliğe (parnasizm) tepki olarak 1880′li yıllarda
Fransa’da doğmuştur. 1885 ve 1902 yılları arasında da en verimli dönemini
yaşamıştır.
Deneysel bilimlerin gelişmesi, doğayı ve insanı maddesel, somut gerçekçiliğiyle kavrama düşüncesi sanatta “gerçekçiliği” doğurmuştu. Gelinen bu aşamanın toplumsal ve sanatsal boyutu, insanı mutlu etmeye yetmedi. Tersine, bunalıma sürekledi. Sanatta da “idealist felsefe”ye dayalı bir arayış başladı. Bu arayışın sembolizme yönelik İlk durağı Dekadizm ( çöküşçülük ) oldu. önderliğini Fransız ozan, Jules Laforque yaptı. Hareket, toplumsal ve sanatsal alanda başkaldırıyı, yerleşik beğenileri değiştirmeyi, karamsarlığa, hayal ve duyarlığa yer vermeyi amaçlar. Bu anlayışa sahip sanatçılar, sonradan sembolizm (simgecilik) akımı için de yer aldılar.
Alman filozofu Schopenhaur’ın dünyayı “hayali ve gizemli olgular’* oiarak gören idealist felsefesi sembolizmin düşünsel kaynağını oluşturmuştur.
Deneysel bilimlerin gelişmesi, doğayı ve insanı maddesel, somut gerçekçiliğiyle kavrama düşüncesi sanatta “gerçekçiliği” doğurmuştu. Gelinen bu aşamanın toplumsal ve sanatsal boyutu, insanı mutlu etmeye yetmedi. Tersine, bunalıma sürekledi. Sanatta da “idealist felsefe”ye dayalı bir arayış başladı. Bu arayışın sembolizme yönelik İlk durağı Dekadizm ( çöküşçülük ) oldu. önderliğini Fransız ozan, Jules Laforque yaptı. Hareket, toplumsal ve sanatsal alanda başkaldırıyı, yerleşik beğenileri değiştirmeyi, karamsarlığa, hayal ve duyarlığa yer vermeyi amaçlar. Bu anlayışa sahip sanatçılar, sonradan sembolizm (simgecilik) akımı için de yer aldılar.
Alman filozofu Schopenhaur’ın dünyayı “hayali ve gizemli olgular’* oiarak gören idealist felsefesi sembolizmin düşünsel kaynağını oluşturmuştur.
1.
Sembolizm, şiire duygu ve hayali getirmesi yönüyle romantizmle
benzerlik taşır. Diğer benzer yan her iki akımın da öznel oluşudur. Bu
benzerliklere karşın sembolistler, kendilerinden önceki tüm şiir
anlayışlarına karşı çıkmışlardır.
2. Sembolistler, dış dünyanın görüntülerini somut nesnel gerçeklikleriyle değil de; bu görüntülerin sezgilerinden, izlenimlerinden yansıyan niteliklerini şiire aktardılar. Duyguların, dış dünyayı ancak olduğu gibi değil, onu değiştirerek ulaştırabileceğini düşündüler.
3. Sembolist ozanların doğa görüntülerini yarı aydınlık ortamlar oluşturur: sararmış yapraklar, akşamın alacakaranlığı, durgun göller, kızıl gün batımı, ayışıklı geceler.,,Bu görüntülerde net değil, neredeyse, tül bir perdenin ardından yansıyan biçimiyledir.
4. Sembolistler, sembol ve mecazlarla dolu kapalı bir anlatımı seçtiler. Herkesçe farklı algılanabilecek yorumlanabilecek şiiri hedeflediler.
5. Sembolizmin şiir anlayışı: sözcüklerle yapılmış bir beste olarak gördüklerinden, şiirde müzikselliğe önem verdiler. Ölçü, uyak biçimsel özellikleri ikinci planda düşündüler. Şiirdeki müziği özle biçim arasında bir uyum öğesi oiarak gördüler.
6. Sembolistler “sanat için sanat” görüşüne bağlı kalarak toplumsal, siyasal sorunlara uzak durdular.
7. Sembolizmin ilkelerini, kuramını. Stephen Mallarme oluşturmuş, bildirgeyi ise Jean Moreas yayımlamıştır. Sembolizmin öncüsü ise. bu akımın ortaya çıkışından önce ürünler veren Charles Boudelaire’dir.
8. Sembolizm şiir akımlarından biridir.
2. Sembolistler, dış dünyanın görüntülerini somut nesnel gerçeklikleriyle değil de; bu görüntülerin sezgilerinden, izlenimlerinden yansıyan niteliklerini şiire aktardılar. Duyguların, dış dünyayı ancak olduğu gibi değil, onu değiştirerek ulaştırabileceğini düşündüler.
3. Sembolist ozanların doğa görüntülerini yarı aydınlık ortamlar oluşturur: sararmış yapraklar, akşamın alacakaranlığı, durgun göller, kızıl gün batımı, ayışıklı geceler.,,Bu görüntülerde net değil, neredeyse, tül bir perdenin ardından yansıyan biçimiyledir.
4. Sembolistler, sembol ve mecazlarla dolu kapalı bir anlatımı seçtiler. Herkesçe farklı algılanabilecek yorumlanabilecek şiiri hedeflediler.
5. Sembolizmin şiir anlayışı: sözcüklerle yapılmış bir beste olarak gördüklerinden, şiirde müzikselliğe önem verdiler. Ölçü, uyak biçimsel özellikleri ikinci planda düşündüler. Şiirdeki müziği özle biçim arasında bir uyum öğesi oiarak gördüler.
6. Sembolistler “sanat için sanat” görüşüne bağlı kalarak toplumsal, siyasal sorunlara uzak durdular.
7. Sembolizmin ilkelerini, kuramını. Stephen Mallarme oluşturmuş, bildirgeyi ise Jean Moreas yayımlamıştır. Sembolizmin öncüsü ise. bu akımın ortaya çıkışından önce ürünler veren Charles Boudelaire’dir.
8. Sembolizm şiir akımlarından biridir.
Charles
Baudelaire – şiir
Stephane Mallerme – şiir
Paul Verlaine – şiir
Arthur Rimbaud – şiir
Paul Valery – şiir
Maunce Maeterlinck – tiyatro
Stephane Mallerme – şiir
Paul Verlaine – şiir
Arthur Rimbaud – şiir
Paul Valery – şiir
Maunce Maeterlinck – tiyatro
Cenap
Şehabettin – şiir
Ahmet Haşim – şiir
Ahmet Haşim – şiir
Önemli Not:
Ahmet Hamdı
Tanpınar, Ahmet Muhip Dranas, Cahit Sıtkı Tarancı..
gibi şairlerde de yer yer sembolist
akımdan etkilenmeler görülür. Bu akımın ortaya çıkışından önce, Divan
şiirinde Şeyh Galip (1757-1799) in yazdığı kimi şiirlerin
simgeciliğe uygun düştüğü söylenebilir.
İÇE KAPANIŞ
Derdim,
yeter, sakin ol, dinlen biraz artık; Akşam olsa diyordun, işte oldu akşam;
Siyah örtülere sardı şehri karanlık; Kimine huzur iner gökten, kimine gam.
Bırak, şehrin iğrenç kalabalığı gitsin, Yesin kamçısını hazzın sefil cümbüşte. Toplasın acı meyvesini nedametin, Sen gel, derdim, ver elini bana, gel şöyle.
Bak göğün balkonlarından, geçmişler seneler Eski zaman esvaplarıyle eğilmişler Hüzün yükseliyor, güler yüzle, sulardan
Seyret bir kemerde yorgun ölen güneşi Ve uzun bir kefen gibi doğuyu saran Geceyi dinle, yürüyen tatlı geceyi.
Bırak, şehrin iğrenç kalabalığı gitsin, Yesin kamçısını hazzın sefil cümbüşte. Toplasın acı meyvesini nedametin, Sen gel, derdim, ver elini bana, gel şöyle.
Bak göğün balkonlarından, geçmişler seneler Eski zaman esvaplarıyle eğilmişler Hüzün yükseliyor, güler yüzle, sulardan
Seyret bir kemerde yorgun ölen güneşi Ve uzun bir kefen gibi doğuyu saran Geceyi dinle, yürüyen tatlı geceyi.
C.
Baudelaire, (Çev. Sabahattin Eyüboğlu)
GÖK ÖYLE
MAVİ
Gök öyle
mavi, öyle durgun,
Damlar üzerinde! Yeşil bir dal sallanadursun,
Damlar özerinde.
Ürpertip gökyüzünü birden,
Bir çan tın tın eder Bir kuştur şu ağaçta öten
Türküsünü söyler
İşte hayat! Aç gözünü gör,
Bak ne kadar sade. Her günkü sakin gürültüdür
Şehirden gelmekte.
Ey sen ki durmadan ağlarsın,
Döversin dizini, Gel söyle bakalım ne yaptın, N”ettin gençliğini?
Paul Verlaine, (Çev. Cahit Sıtkı Tarancı)
Damlar üzerinde! Yeşil bir dal sallanadursun,
Damlar özerinde.
Ürpertip gökyüzünü birden,
Bir çan tın tın eder Bir kuştur şu ağaçta öten
Türküsünü söyler
İşte hayat! Aç gözünü gör,
Bak ne kadar sade. Her günkü sakin gürültüdür
Şehirden gelmekte.
Ey sen ki durmadan ağlarsın,
Döversin dizini, Gel söyle bakalım ne yaptın, N”ettin gençliğini?
Paul Verlaine, (Çev. Cahit Sıtkı Tarancı)
ŞİİR SANATI
Musiki, her
şeyden önce musiki; Onun için tekli mısradan şaşma. Kıvrak olur, erir havada
sanki; Ağır aksak söyleyişe yanaşma.
Güzel sözler tül ardında görünsün Gün ışığı titremeli şiirinde, Ak yıldızlar maviliğe burunsun Ilgıt ılgıt sonbahar göklerinde
Tut belâgati boğazından sustur, El değmişken bir zahmete daha gir Kafiyenin ağzına da bir gem vur Bırakırsan neler yapmaz kim bilir?
Hep musiki biraz daha musiki Havalanan bir şey olmalı mısra Deli bir gönülden kalkıp gitmeli Başka göklere, başka sevdalara
Paul Verlaine, (Çev. S. Eyüboğlu – Melih Cevdet Anday)
Güzel sözler tül ardında görünsün Gün ışığı titremeli şiirinde, Ak yıldızlar maviliğe burunsun Ilgıt ılgıt sonbahar göklerinde
Tut belâgati boğazından sustur, El değmişken bir zahmete daha gir Kafiyenin ağzına da bir gem vur Bırakırsan neler yapmaz kim bilir?
Hep musiki biraz daha musiki Havalanan bir şey olmalı mısra Deli bir gönülden kalkıp gitmeli Başka göklere, başka sevdalara
Paul Verlaine, (Çev. S. Eyüboğlu – Melih Cevdet Anday)
Parnasizm
Romantik şiire tepki olarak 19.yüzyılın ikinci yarısında Fransa’da
doğmuştur. Realizmi ve naturalizmi doğuran toplumsal ve siyasal koşullar,
parnasizm İçin de geçerlidir, realizm ilkelerinin şiire yansımasıdır. Kısacası
“şiirdeki gerçekçilik” olarak adlandırılabilir.Realizmin şiire yansımış biçimine Parnasizm denir. Fransa’da 1860′ta “Çağdaş Parnas” adlı şiir dergisinin çevresinde toplanan sanatçılara “parnasyen” adı verilmiş, bunların oluşturduğu şiir akımı da Pamasizm olarak nitelenmiştir. Kısaca, Parnasizm, “şiirde gerçekçilik” demektir.
Parnasizm, hayalci ve duygucu romantik şiire karşı bir tepkidir. Realizmi ve Naturalizmi hazırlayan koşullar Parnasizm için de geçerlidir. Felsefe alanında Pozitivizmin öne çıkmasıyla bilimsel çalışmalar önem kazanmış, edebiyatın şiir kolunda da dış dünyayı duygusallıktan uzak bir biçimde anlatan şiirler değer kazanmıştır.
Pamasizmin Özellikleri:
1. Parnasyen sanatçılar “sanat için sanat” ilkesine sahiptir. Şiiri yalnızca “güzellik” olarak görmüşler, onun toplumsal bir amacı olmasını kabul etmemişlerdir.
2. Sanatçılar güzelliği yakalayabilmek için, biçim kusursuzluğuna önem vermişlerdir, ölçü, uyak ve sözcüklerin uyumun dikkat eden parnasyen sanatçılar şiirde seçkinlere seslendiler. Şiiri oluşturan sözcükleri, bir kuyumcu titizliği ile seçtiler.
3. Parnasizm sanatçıları, romantizmin duygu ve hayal yüklü lirik şiirine tepki gösterdiler. Yaşamı ve doğayı nesnel bir bakışla kavramayı hedeflediler.
4. Parnasizm eski Yunan edebiyatı ve Latin edebiyatına yeniden geri dönüştür. Sanatçılarında karamsar bir ruh hali vardır.
5. Parnasizmle birlikte, bilim ve fenle ilgili konular,felsefi düşünceler şiire girdi.
6. Egzotik konuları işleyen parnasyen, dilin açık ve yalın olmasına özen gösterdiler.
Pamasizmin Önemli Temsilcileri:
Theophille Gautier ( önemli yapıtları : Mineler, Momİe’nin Romanı, Romantizmin Tarihi)
Thedore De Bonville ( önemli yapıtları : Fransız Şiirinin Küçük Kitabı, Akrobatik Şiirler)
Leconte De Lisse (önemli yapıtları: Antik Şiirler, Barbar Şiirler, Trajik Şiirler)
Jose Maria De Heredia ( önemli yapıtı :Ganimetler )
François Cooppe ( önemli yapıtları: Kutsal Kalıntılar Korunağı, Alçakgönüllüler)
Pamasizmin Türk Edebiyatındaki Temsilcileri:
Tevfik Fikret…………. şiir
Yahya Kemal Beyatlı……. şiir
Önemli Not:
Pamasizmi Türk edebiyatında tanıtan ve temsil eden ilk sanatçı Cenap Şehabettin’dir. Bu sanatçı daha sonra sembolizmi benimsemiştir.
Naturalizm
19.Yüzyılın ikinci yarısında ( 1870′li yıllarda ) ortaya çıkmış bir edebi
akımdır. Realizme tepki olarak doğmamış; tersine,
realizmi daha da ileri götürmüştür. Realizm
ve Naturalizmin ortak yönleri (benzerlikleri) vardır. Realizmin
anket ve gözlem yöntemine naturalizm deneyi de eklemiş, toplumu ve doğayı
laboratuvardaki gibi algılamıştır. Naturalizmin
doğuşunda Hippolyte Taine’nİn determinizm ( gerekircilik : aynı
nedenler, aynı koşullar altında, aynı sonuçları verir ), Claude Bernard’ın
deneysel uygulama, Darwin’in evrim ve soyaçekim düşünceleri etkili olmuştur. Naturalizmin
ilkelerini Emile Zola, “Deneysel Roman” adlı kitabında
açıklamıştır.Natüralizmin Özellikleri:
1. insan kişiliğini, insanın duygu, düşünce ve eylemlerini kalıtım ve çevrenin ürünü olarak açıklamışlardır. İnsandaki asıl belirleyicinin de, insanın kendi iradesinin değil; içinde yaşadığı toplumsal çevre ve soyaçekim özellikleri olduğunu düşünmüşlerdir.
2. Naturalizmde yazar yalnızca bir gözlemcidir. Olayların, insanların olumlu ya da olumsuz yanlarını övmek ya da kınamak durumunda değildir. Naturalist yazar, bu olay ya da kişiler için yalnızca bir tutanakçı konumundadır.
3. Realistlerin, sanat için sanat” anlayışlarına karşın naturalistler, ” toplum için sanat” anlayışına sahiptirler. Yapıtlarına kahraman olarak toplum dışına itilmiş sarhoş, hırsız, fahişe gibi tiplerin yanında yoksul işçi ve köylüleri seçmişlerdir.
4. Naturalist yapıtlarda olaylar, yazar tarafından yönlendirilmez. Doğal bir seyir izler. Kişiler, ait oldukları toplumsal grubun diye konuştururlar. Dil, doğal ve yalındır. Hatta zaman zaman argoya kaçan söyleyişler vardır.
5. Realist yapıtlarda zaman zaman uzak ülkelerdeki yaşam ve insanlar, geniş zamanların anlatımı vardır. Naturalist yazarlar, yapıtlarında kendi toplumlarının gerçeklerini ve içinde bulundukları zamanlan anlatmışlardır.
6. Tiyatroda dekor, kostüm gibi öğeler ayrıntılı bir biçimde verilerek, çevrenin insana etkileri vurgulanmaya çalışılır.
7. Naturalizmde öykü, roman ve tiyatro gibi türler gelişmiştir.
Natüralizmin Türk Edebiyatındaki Temsilcileri:
Selahattin Enis…………………………. roman
Nâbizâde Nazım……………………… roman
Hüseyin Rahmi Gürpınar…………. roman, öykü
Natüralizmin Önemli Sanatçıları:
Goncourt Kardeşler:
Edmon veJules………………………… roman
John Steinbeck………………………… roman, öykü
Emile Zola………………………………… roman
Alphonse Daudet……………………… roman, öykü
Guyde Maupassant…………………… öykü, roman
Henriklbsen……………………………… tiyatro
Realizm
19.yüzyılın ikinci yarısında romantizme tepki olarak doğmuş bir sanat ve edebi akımdır
realizm.
Bu döneme kadar geiinen süreçte, fen bilimlerinde ve toplumsal bilimlerde
önemli gelişmeler olmuştur. Özellikle deneysel bilimlerde gelinen aşama,
olguların duygu, hayal ve metafizikle değil, maddi gerçeklerle açıklanması
sonucunu doğurmuştur.Realizmin doğuşundaki ikinci önemli etken, düşünsel alanda August Comte’un pozitivizm (olguculuk ) felsefesidir. Pozitivizm, neden – sonuç ilişkisine önem veren, doğayı ve insanları bilimin İki temel aracı gözlem ve deneyle açıklamaya çalışan felsefi bir düşünce sistemidir. Realizmin romantizme üstünlüğü, Gustave Flaubert‘in 1857′de yazdığı “Madam Bovary” romanı ile gözler önüne serilmiştir.
Realizmin Özellikleri:
1. Realist Sanatçılar, anlattıklarında gözleme ve belgeye dayanır. Yazarlar bilgiyi anket yöntemiyle toplamışlar, sonradan yapıtlarında kullanacakları malzemeyi günlük gözlemler olarak not etmişlerdir.
2 .Realist sanatçılar, yapıtlarda kendi kişiliklerini gizlemişler, toplumu ve insanı bilim adamı nesnelliğiyle, iyi-kötü, güzel-çirkin demeden yansıtmışlardır.
3. Realizm Konuları gerçek yaşamdan alındığından, olağanüstü oiay ve kişilere yer verilmez. Olay ve kişiler, günlük yaşamda yaşanma ya da görülme olasılığı olan nitelikler taşır. Bunlar yapıtlarda ayna ya da fotoğrafçı gerçekçiliği ile yansıtılır.
4. İnsanlar, yaşadıkları çevreyle birlikte ele alınmıştır. İnsan kişiliğinin oluşumunda çevrenin etkisi ve önemi belirtilmiştir. Doğa ve insan betimlemeleri ölçülüdür. Süs olsun diye yapılmamıştır.
5. Realist sanatçılar,”sanat için sanat” anlayışına sahiptir. Sanatı ve edebiyatı toplumu değiştirme, eğitim ve mücadele aracı olarak görmediler.
6. Realist yapıtlarda açık, yapmacıksız, söz sanatlarından uzak bir üslup kullanılmıştır. Sanatçılar biçim ve güzelliğine, kusursuzluğuna önem vermişlerdir,
Realizmin Önemli Sanatçıları:
H. de Balzac…………………. roman, öykü, tiyatro
Stendhal……………………….. roman
Gustave Flauberte………… roman
Dostoyevski………………….. roman
Tolstoy………………………….. roman
A. Çehov……………………….. öykü, tiyatro
M. Gorki…………………………. roman
Danielde Foe………………… roman
Charles Dickens…………… roman
Emest Hemingway……….. roman, öykü
Jack London…………………. roman
Mark Twain……………………. roman
RELİZMİN TÜRK EDEBİYATINDAKİ ETKİSİ:
Realizmden etkilenme İlk, Tanzimat’ın ikinci yarısında başlar. Hemen hemen tüm edebi dönemlerde etkisini göstermiştir. Recaizade Mahmut Ekrem’in “Araba Sevdası”, Samipaşazade Sezai’nin “Sergüzeşt” romanları realist etkiyi taşıyan ilk romanlarıdır. Servet’i Fünun’dan Halit Ziya, Mehmet Rauf realizmden etkilenmiştir. Servet’i Fünun döneminin bağımsız yazarları Hüseyin Rahmj ve Ahmet Rasim realist etkiler taşır. Milli edebiyat ve Cumhuriyet döneminden Yakup Kadri, Halide Edip, Ömer Seyfettin, Reşat Nuri, Memduh Şevket Esendal realist etkisiyle yazan diğer yazarlardır.
Realizmin Türk Edebiyatındaki Temsilcileri:
Recaizâde Mahmut Ekrem……… roman
Samipaşazâde Sezai………………. roman, öykü
HalitZiya Uşaklıgil……………………. roman
Mehmet Rauf……………………………. roman
Refik Hallt Karay……………………… roman
Yakup Kadri Karaosmanoğlu….. roman
Halide EdipAdıvar……………………. roman
Romantizm
18.yüzyılda klasisizme tepki olarak Fransa’da doğmuş
bir edebi akımdır. 19.yüzyılda tüm Avrupa’ya
yayılmış ve orada benimsenmiştir. Ortaya çıkişında 1789 Fransız İhtilali
sonrasında ki toplumsal, siyasa! ve düşünsel yapının etkileri vardır. Fransız
İhtilali’yle krallık yıkılmış, gelinen süreçte, toplumsal ve ekonomik evrimini
tamamlayan yeni sınıf burjuvazi, halkın da desteğiyle iktidar olmuştur. Fakat
çalkantılar tümüyle durulmamış, toplum kralcılar ve cumhuriyetçiler olarak
ikiye bölünmüştür. Aydınlanma çağı düşünürlerinden Montesqueu, Voltaire, Rousseau ve Diderot gibi düşünürlerin
öncülüğünde, İnsanın hak ve özgürlüklerinin savaşımı verilmiştir. Toplumsal
gelişmenin önündeki tüm engellere savaş açılmıştır. Fransız İhtilali bu
birikimlerin sonucudur. Klasisizm akımı nasıl kuralcı, güçlü
krallık rejiminin ürünüyse, romantizm
de Fransız İhtilali sonrasının überai ve özgürlükçü havasının ürünüdür.
Aydınlanma Çağı’mn düşünsel, sanatsal, toplumsal ve siyasal birikimleri romantizm
akımını besleyen temel kaynaklardır. Victor Hugo, romantizmin
ilkelerini “Cromwell” adlı oyununun önsözünde ortaya koymuştur. Romantizmin Özellikleri:
1. Romantizm sanatçıları, klasisizm sanatçılarının akıl ve sağduyusunun karşısına dizginlenemez duygu, coşku ve hayali koymuştur. Lirik şiir, romantizmle yeniden dirilmiştir.
2. İnsan doğasını değil, dış dünyayı olabildiğince renkli, göz alıcı ve abartmalı biçimde betimlemişlerdir.
3. Eski Yunan edebiyatı ve Latin edebiyatı yerine çağdaş edebiyatlar örnek alınmıştır. Din duygusu önem kazanmış, konu olarak Hristiyanlık mucizeleri, Ortaçağ efsaneleri işlenmiştir. Konuların bazıları tarihten, bazıları da günlük yaşamdan alınmıştır.
4. Sanatçılar, yapıtlarında kendi kişiliklerini gizlememişlerdir. Sanatlarını.toplumu dönüştürmede bir araç olarak kullanmışlar, “toplum için sanat” anlayışına bağlı kalmışlardır.
5. Romantik sanatçılar, klasisizmin dil ve edebiyattaki tüm kurallarını yıkmışlar, kendilerini de kuralcılıktan kaçınmışlardır. Kapalı ve süslü bir üslup kullanmışlar, şairane anlatımı benimsemişlerdir.
6. Seçkin, Örnek, mükemmel insanları değil, her kesimden İnsanı anlatmışlardır. İnsanlar ve olaylar işlenirken iyi-kötü, güzel-çirkin gibi karşıtlıklardan yararlanmışlardır. İnsanların ruhsal durumlarının soyut olarak izlenmesi bırakılmış, insanlar yaşadıkları toplumsal çevre ile ele alınmıştır.
7. Olayların anlatımında rastlantılara oldukça fazla yer verilmiştir. Uzak ülkeler ve yabancı töreler geniş olarak betimlemiştir.
8. Romantikler tiyatroda üç birlik kuralını kırıp dram türünü geliştirdiler. ( Gerçekte bunu İlk yapanın Shakespeare olduğunu; onun, romantizmin ilk öncüsü olduğu anımsatalım.)
9. Romantik edebiyatta roman ve öykü, tiyatro, eleştiri, makale, fıkra, deneme, anı (hatıra), gezi yazısı, şiir gibi türlerde ürünler verilmiştir.
Romantizmin Önemli Temsilcileri:
Victor Hugo………………….. şiir, tiyatro, roman
Jean-Jacques Rousseau…………….. felsefe, toplum bilim
Voltaire………………………… felsefe, roman, şiir
Friedrich SCHİLLER…………………………. tiyatro, şiir
J. Wolfang GOETHE…………………….. şiir, tiyatro, roman
Lamartine…………………….. şiir, roman
Chateaubriand…………….. şiir
Shelley…………………………. şiir
George Sand………………… roman, öykü
Alfredde Vigny………………. şiir
Alfred de Musset…………… hikaye, roman
Alexandre DUMAS PERE………… roman
Puşkin………………………….. şiir
Romantizmin Türk Edebiyatındaki Temsilcileri:
Namık Kemal………………………… şiir, tiyatro, roman, eleştiri, tarih
Ahmet Mithat Efendi………………. roman, öykü
Abdülhak Hamit Tarhan………… şiir, tiyatro
Recaizade Mahmut Ekrem……. şiir
Romantizm Örnekleri:
YALNIZLIK
Çokluk, gün batınında, dağda o yaşlı, kocamış meşenin gölgesine üzgün otururum. Ovanın durmaksızın değişen görüntüsüne ayaklar altından rastgele gözlerimi gezdiririm.Burada ırmak köpürgen dalgalarıyla çağlar, yılan gibi bükülüp kıvrılır, uzaklıklarda yok olur.Yaprak ormanlardaki çayırlara düştüğünde akşam rüzgarı çıkar, vadilerden alıp götürür. Ben işte bu solgun yaprak gibiyim: Ey esen rüzgarlar, deli rüzgarlar, beni de alın o yaprak gibi, alın götürün işte! (Lamartine)
LELIA
İlkbahar, kuşların ötüşü ile, taze çiçeklerin hoş kokuları ile yeniden gelmişti. Gün sona eriyordu. Batan güneşin kızıllıkları gecenin mor renkleri arasında ağırdan yavaştan kayboluyordu artık. Lelia Viola, villâsının balkonunda görkemli düşlere dalmıştı. Burası dağların başlangıcında, bir İtalyan’ın, sevgilisine yaptırdığı olağanüstü bir konaktı. Sevgilisi burada acıdan, kederden ölüp gitmişti de, İtalyan, acı anılarını hatırlatan bu yerde daha fazla durmak istememiş, sevgilisinin mezarıyla onun adını taşıyan villâyı çeviren bahçeleri yabancılara kiralamış, kendi de çekip gitmişti. Bir başına, yalnız kendini besleyen acılar vardır. Vicdan azabı gibi korkan, kendinden kaçan acılar bulunur. Lelia hafif meltem gibi, dalga gibi, pek tatlı bir gevşeme veren bu tatlı mayıs günü gibi yumuşak, uyuşkun bir tavırla korkuluğun üstüne eğilmiş bakışını uygar insan ayağının çiğneyip geçtiği o güzelliğine doyum olmayan vadide dolaştırıyordu.(George Sand)
BİRİNCİ SATIR
Artık gezintilere çıkmayacağız Geceleyin geç vakit, Gönül ne kadar çekse de, Ay ışıldasa da.
Kılıç nasıl yıpratırsa kınını Ruh da göğsü öyle aşındırır. Gün gelir kalp durur solumak için Aşk dinlenmek ister.
Hep sevişmek içinse de geceler Gün ışığı çabuk çıkagelir Ama gezintilere çıkamayacağız artık Ay ışığında.
(Lord Byron’dan Çev. Halit Çakır)
Romantizmin Türk Edebiyatına Etkileri:
Romantizm, Tanzimat yazarlarından bazılarını etkilemiştir. Namık Kemal, Ahmet Mithat Efendi. Abdülhak Hamit Tarhan ve Recaizade Mahmut Ekrem’in yapıtlarında romantizmin izlerini görmek olasıdır. Bu izler de romantizmin gerçek boyutlarıyla yansıması değildir. Duygusal anlatım, rastlantılara yer verilmesi, sanat yapıtları yoluyla toplumu değiştirme, karşıt tiplere yer verilmesi romantizmin izleri olarak değerlendirilebilir.
Klasisizm
17.yüzyılda Fransa’da doğmuş bir edebi
akımdır. 17.yüzyıl Fransası’nın toplumsal ve siyasal yapısı,düşünsel
alanda rasyonalizm (akılcılık) felsefesi, klasisizmin
doğuşunda etkili olmuştur. Bu yüzyılda Fransa’da güçlü bir krallık
rejimi vardır. Siyasal ve toplumsal alanda her şey kurallara bağlanmış, yasa
ve düzen egemen olmuştur. İnsan hak ve özgürlükleri önem taşımamaktadır.
1634′te Fransız Akademisi kurularak dil ve edebiyat kuralları belirlenmiştir.
Descartes’in, rasyonalist felsefesine göre akıl, doğru ve gerçeği bulmanın
temel aracıdır. Duygular, kesinlikle aklın denetimine alınmalıdır.Klasisizmin Özellikleri:
1. Klasik sanatçılar akla ve sağduyuya önem verirler. Duygu ve coşkuları, akıl yoluyla denetleme amacı güderler.
2. Klasik sanatçılar eski Yunan ve Latin edebiyatlarını Örnek alırlar. Klasizimin konuları mitolojiden seçilir.
3. Klasiklere göre “doğa” denince, insanın iç dünyası anlaşılır. Klasik yapıtlarda insanın değişmeyen duygu ve düşüncelerini işlerler.
4. Klasikler, işledikleri konuya değil, konunun işleniş biçimine önem verirler. Konular nasıl olsa, eski Yunan edebiyatı ve Latin edebiyatında, mitolojide vardır.
5. Klasikler biçim kusursuzluğuna önem verirler. Üslubun süssüz, açık, yapmacıktan uzak olmasına dikkat ederler.
6. Klasikler, günlük gelip geçici ( moda ) konuları değil, yüzyıllara dayanabilecek, kalıcı konuları seçerler.
7. Klasikler, ahlaksal bir amaç güderler. Kahraman olarak seçkin, olgun, bedensel ve ruhsal sorunları olmayan kişiler seçilir. Çocuklar ve halktan kişilere yer verilmez.
8. Klasik yapıtlarda seçkin bir dil kullanılır. Kaba saba sözlere yer verilmez. Yapıtlar ulusal dillerle yazılmıştır.
9. Klasik sanatçılar, yapıtlarda kendi kişiliklerini gizler.
10. İnsan dışındaki hiçbir şey önemsenmemiş; giysi, dekor, doğa görüntüleri İhmal edilmiştir.
11. Klasik sanatçılar, eleştiri, deneme, fabl, mektup, felsefe gibi alanlarda yapıtlar vermişlerdir. Ancak klasisizmin türleri trajedi ve komedi gibi tiyatro türleridir. Roman türü gelişmemiştir.
12. Klasik sanatçılar, tiyatroda üç birlik kuralına (zaman, yer ve olay) uydular.
13. Trajedide Corneille, Racine; komedide Moliere; eleştiride Boileau; felsefe de Descartes, Pascal; fablda La Fontaine; özdeyişte La Rochefacault; romanda Mme De La Fayette, Fenelon, Daniele Defoe; karakterde La Bruyere klasisizmin temsilcileridir.
Şimdi, bu sanatçıların sanatçı kişilikleri ve yapıtları üzerinde kısaca duralım:
* Corneille
* Moliere
* Racine
* La Fontaine
* Daniele Defoe
* Boileau
* Descartes
* Pascal
Klasisizm Akımının Türk Edebiyatındaki Etkileri:
Batılı anlamıyla Klasisizmin Türk edebiyatındaki etkileri sınırlı sayıda sanatçı ve yapıt üzerinde vardır; Yusuf Kamil Paşa’nın “Telemak” çevirisi, Şinasi’nin “Şair Evlenmesi” oyununda üç birlik kuralını uygulaması, Ahmet Vefik Paşa’nın Moliere’den yaptığı çeviri ve uygulamalar, Direktör Ali Bey’in Moliere’den yaptığı “Kokana Yatıyor” uyarlaması, kiasisizmin edebiyatımızdaki yansımaları olarak gösterilebilir.
Hümanizm
Avrupa’da Ortaçağ, “skolastik” sözcüğüyle anlatılmaktadır. Kilise’nin
toplumsal yaşamın her alanına egemen olduğu bu karanlık dönem boyunca kültür
ve sanata korkunç bir baskı uygulamıştır. Hristiyanlık düşüncenin gelişmesini
Önlemiş, insanlık ve toplumsal kurumlar, Tanrı’nın, kilisenin ve kralın
egemenliğini sağlamanın aracısı sayılmıştır.Bu yapılanma, İnsanı ve aklı temel alan Yunan ve Latin sanatlarını, eskiçağa hapsetmişti. Soyluların, din adamlarının ayrıcalıklı olduğu bu dönem edebiyatında kahramanlık ve şövalyelik destanları vardır.
Avrupa’da,13.yüzyılın sonlarında bu karanlık çağdan rönesansa giden yolun aydınlatıcıları yetişmeye başlar. Bunlar Eski Yunan edebiyatı ve Latin edebiyatını örnek alarak, “ideal insanı” işleyen sanatçılarıdır. İnsanı temel aldıklarından, bu düşünüş biçimine “hümanizm” adı verilmiştir. Hümanistler, yapıtlarında kilise Latincesini bırakarak, ulusal dillerini kullanmışlardır. İlk hümanistler:
Hümanizmin Önemli Temsilcileri:
Temsilcileri ve yazdıkları alan için bağlantıya tıklayınız.
Dante………………………………………………. destan
Petrarca…………………………………………… şiir
Boccacio………………………………………….. öykü (hikaye)
Rabelais………………………………………….. komedya (güldürü)
Montaigne……………………………………….. deneme
Ronsard…………………………………………… şiirler
0 yorum:
Yorum Gönder