1. YAKITLARIN SINIFLANDIRILMASI
Elektrik enerjisi dikkate alınmazsa yakıttan çeşitli
şekillerde sınıflandırmak mümkündür.
Yakıtların çoğu, örneğin kömür, petrol ve türevleri fosil
yakıtlardır. Termit metodundaki metalik alüminyumla bazı kavurma işlemlerindeki
kükürt çok sınırlı ve özel amaçlı yakıtlardır. Demirin çelikleştirilmesinde
silisyum, karbon ve fosforun rolleri gibi bir çok metal üretim işlemlerinde
gerekli enerjinin büyük bir kısmını reaksiyon enerjisi sağlar. Odun ve türevi
odun kömürü fosil olmayan yakıtlardır. Turba ve linyit kömürler arasında
sayılmakla beraber özellikle turba bitkisel ve fosil kaynaklar arasındaki
sınırdadır. Odun, odun kömürü ve turba günümüz endüstrisinde artık büyük çapta
kullanılmamakla beraber tamamiyle terk edilmiş de sayılmazlar. Çok zengin
kaynaklan olan turba en az bir yerde elektrik enerjisi üretimi için
kullanılmaktadır. Odunun kömürden daha bol olduğu ülkelerde küçük demir yüksek
fırınlarında veya özel metallürjik amaçlarla hâlâ odun kömürü kullanılmaktadır.
Gelişmemiş ülkelerde seker kamışı artığı, ileri ülkelerde de kanalizasyon gazı
çok yararlı enerji kaynaklarıdır.
Yakıtlar ham veya işlenmiş olmak üzere iki
sınıfa ayrılabilirler. Buna göre bir yanda ham kömür ve ham petrolle öte yanda
kok, rafine yağlar ve ziftler gibi işlenmiş yakıttan sayabiliriz. Ham yakıtın
enerji için kullanımı gittikçe azalmaktadır. Kömür günümüzde nadiren ham ve zenginleştirilmemiş
olarak kullanılır. Yakma ocakları, parçacık iriliği belirli sınırlar içinde
kalan kömür ve kok yakmak üzere yapılmaktadırlar, ileri ülkelerde havanın
kirlenmesi problemi üzerinde duruldukça koklara ve bazı «hazırlanmış» kömürlere
daha çok önem verilmekle beraber, yakma veriminin yükseltilmesiyle ham kömür
yakılmasına devam edilebilir. Metallürji yönünden kömürün en önemli türevi
koktur, fakat çeşitli gazlar da üretilmekte ve büyük çapta kullanılmaktadır.
Petrol nadiren ham olarak kullanılır, daha çok fraksiyonel
damıtma ile rafine edilerek ürünlerden çeşitli amaçlarla yararlanılır. En
hafif fraksiyon olan tabi'i gaz genellikle ham petrol kaynaklarında bol
miktarda bulunur. Bu gaz uygun şartlar altında borularla doğrudan doğruya
endüstri alanlarına gönderilebilir. Ayrıca sıvılaştırılarak tankerlerle çok
büyük uzaklıklara nakledilebilir. Metallürjide daha çok ağır fraksiyonlar
kullanılır; bunların bazıları pompalanabilmek için ısıtılmayı gerektirecek
kadar ağır olabilir. Kalıntı zift bile (imbik altı) metallürjide yakıt olarak
kullanılmaktadır.
Daha önce de belirtildiği gibi yakıtlar sıvı, katı ve gaz olabilir.
Sıvı ve gaz yakıtlar borularda kolayca nakledilerek istenen noktalarda valfler
veya musluklarla alınabilir. Katı yakıtlar genellikle paçal nakledilir ve
stoklanırlar. Öte yandan kömür konveyörlerle uzaklara nakledilebilir ve
ocaklara beslenebilir. Pülverize kömür hava ile borularda nakledilebilir.
Akaryakıtlar hidrolik manipülâsyona çok uygun olmakla beraber daha çok tankerlerle
nakledilirler. Borularla akar yakıt dağıtımı günümüzde ancak büyük depo
tesisleri arasında yer almaktadır. Katı yakıtlar genellikle açıkta
stoklanabilir fakat bazı güçlüklerle karşılaşabilir. Akar yakıtlar ve gaz
yakıtlar büyük fakat yine de sınırlı depolarda muhafaza edilir. Ancak üretim
merkezlerinde fazla gazın yakılmak suretiyle atılmasından kaçınılamaz. Gaz ve
akar yakıtların eski kuyularda ve uygun yapısal tabakalı yeraltı sahalarında
depolanmaları öne sürülmüştür ve mevsimlik talep değişmelerine karşı iyi bir
tampon stoklama yerine geçebilir.
Yakıtlar bazan zengin ve fakir sıfatları ile de anılırlar.
Örneğin % 90 karbonlu kok linyitten, tabii gaz ise yüksek azotlu jeneratör
gazından daha zengindir.
2. ÖZELLİKLER VE TESTLER
Çeşitli yakıtların kendilerine has özellikleri ve testleri
olduğundan bunları sırası geldikçe ele alacağız. Örneğin bir akar yakıtın parlama
noktasının katı yakıtlarda karşılığı yoktur, fakat her yalatın bir ısı değeri
ve kimyasal bileşimi vardır. Bu kısımda bu tip ortak özelikleri inceleyeceğiz.
Kimyasal bileşim
:
Fosil yakıtlar ve ürünleri karbon, hidrojen, oksijen, azot,
kükürt vb., elemanların bileşiklerinin
karışımlarıyla yanmadan sonra külde kalan bazı inorganik maddelerden meydana
gelmişlerdir.
Bu elemanların en önemlileri ısı verici olan, karbon ve hidrojendir;
diğerlerine sulandırıcı görüşü ile
bakılabilir. Örneğin oksijenin genellikle karbon ve hidrojenle meydana
getirdiği bileşikler yanmada endotermik
olarak ayrıştıklarından karbon ve
hidrojenin ısıtma etkisini zayıflatıcı bir rol oynarlar.
Kömürdeki inorganik birleşikler genellikle hümik asit adı verilen
ve molekül ağırlıkları binlere çıkan çok karmaşık yapılardır. Yağlarda metan
(CH4) gibi çok basit bileşiklerden çok yüksek molekül ağırlıklı
mumlara kadar parafinler, olefinler, naftalinler ve aromatikler gibi çeşitli
hidrokarbonlar bulunur. Bunlar uçuculuklarına göre fraksiyonlara ayrıldıktan
sonra özel amaçlarla pazarlanırlar.
Kükürt, kömürün ve petrol yakıtlarının en önemli yabancı maddelerinden
biridir. Kömürde kısmen mineral ve kısmen de organik şekillerde bulunur.
Mineral kısım daha çok FeS2 dir fakat gözle görünür olmakla beraber
çok ince dağılımlı yapısı dolayısıyla temizlenmesi ekonomik değildir. Petrolde
tamamiyle organiktir ve yakıttan tam olarak alınamaz. Miktarı genellikle % 1 -
% 3 arasında değişir. % 3 ten yüksek kükürtlü yakıtlar metallürjide
kullanılmazlar. Düşük kükürtlü yakıt özellikle metallürjide dışarıdan
müdahaleyi azalttığı için çok aranır.
Azot kömürde % l - % 2, ham petrolde ise % 0,5 dan azdır.
Oksijen ham petrolde çok düşük olmakla beraber kömürde % 20 ye çıkabilir ve
linyitte daha yüksek olabilir.
Özellikle katı yakıtlardaki serbest rutubet miktarı alışta,
kullanışta ve analizlerde çok mühimdir. Kömür ve koklar poroziteleri
dolayısıyla çok büyük iç yüzeylere sahip olduklarından atmosferden rutubet
adsorplarlar. Böylece kömür ve kokların serbest rutubetleri atmosferik
rutubete bağlı olur. Yıkama (kömür) ve söndürme (kok) gibi işlemlerle yağmur
karşısında kömür ve kokun rutubetleri çok yükselir.
Kömürün havada tam yanması sonunda kalan külden tayin
edilen inorganik madde genellikle mineral yapılıdır ve büyük bir kısmı kömürden
ayrılamayacak kadar ince dağılımlıdır. Külün bir kısmı kömür damarının üst ve
altındaki şist ve topraktan gelir ve yıkama işlemiyle kömürden büyük çapta
ayrılabilir. Kömürdeki kül %1 - %15 arasında değişmekle beraber tipik İngiliz
kömürlerinde % 5 - % 8 kadardır. Kül daha çok silika, alümina, ferrik oksit ile
değişik miktarlarda CaO, MgO ve Na2O gibi oksitlerden meydana gelir.
Şüphesiz kömürdeki inorganik maddenin durumu bu değildir; küllerin, şistlerin,
karbonat ve hattâ sülfitlerin oksit ve alümino silikatlara ayrışım ve
dönüşümlerinde genellikle bir ağırlık kaybı yer alır. öte yandan kokta
orijinal mineraller zaten ayrışmış ve muhtemelen redüklenmiş olduklarından,
özellikle demirin oksitlenmesi dolayısıyla kül kömürdeki minerallerden daha
ağır olabilir.
Ağır yağdaki kül miktarı % 1 dolaylarındadır; hafif yağlarda
azalır fakat ziftte konsantrasyon yolu ile yükselir. Bu kül sodyum sülfat ve
vanadat bakımından daha zengin olmakla kömür külünden farklıdır; vanadat deniz
yaratıkları fosillerinden gelir. Vanadat ve sülfat miktarları içten yanmalı
motorlar ve gaz türbinleri gibi yüksek sıcaklıklı korozif çalışma şartlarında
çok önemlidir.
Külün ergime noktası çok önemlidir ve 1050 - 1500 °C arasında
değişir. Külün fırından çıkarılış metodunu ergime noktası belirler (kuru kül,
klinker, cüruf) ve bu sebeple fırın projesini etkileyen en önemli faktörlerden
biridir. Ergime noktası 1200 °C tan yüksekse genellikle klinkerleşme görülür,
fakat büyük bir mahzur teşkil etmez. Öte yandan kül homojen olmayan bir maddedir
ve refrakter kül parçacıklarının özellikle yüksek demir oksitli ergimiş
parçalarla birleşmesinden klinker meydana gelebilir. Pülverize kömürden çıkan
külün büyük kısmı «baca tozu» halinde yükselir fakat ergiyebilen bir madde ise
uygun sıcaklıklarda fırın duvarlarına ve kanallara yapışarak tıkanmalara sebep
olabilir. Baca tozu şeklindeki uçucu kül miktarı çok yüksek olan elektrik-buhar
santralları gibi tesislerde külün havaya atılmadan önce bacada tutulması
gerekebilir.
Bir yakıtın kimyasal bileşimi onu yakmak için gerekli hava
miktarını belirler, örneğin yakıttaki karbon için
C + O2 ® CO2
reaksiyonuna
dayanarak 12 gr karbon için 32 gr veya 22,4 litre (NTP) oksijen gerektiği
görülür. Öte yandan yakıttaki hidrojen için
2H2 + O2 ® 2H2O
denkleminden
4 gr (44,8 litre) hidrojen için 32 gr (22,4 litre) oksijen gerektiği bulunur.
Yakıttaki oksijen de bu reaksiyonlara girer. Kalan oksijen
ihtiyacının havadan (hacmen % 21 O2, % 79 N2 veya
ağırlıkça % 23,2 O2, % 76,8 N2) sağlanması gerekir.
Oksijenle zenginleştirilmiş hava kullanıldığı taktirde yukarıdaki tabii
oranlar değişecektir.
Gaz analizleri genellikle hacım yüzdeleri üzerinden
yapılır. Bu taktirde tam yanma için gerekli oksijen veya hava ihtiyacı yukarıdakine
benzer şekilde hesaplanır :
2CO + O2 = 2CO2
CH4 + 2OS = CO2
+ 2H2O
Buna göre iki hacım CO için bir hacım oksijen, fakat bir
hacım CH4 için iki hacim oksijen gerekmektedir.
Katı yakıtların tam analizi genellikle organik
kimya metodlarına göre yapılır. Kül analizi cevherler ve cüruflar gibi,
standart inorganik metodlarla ayrıca yapılır. Numunenin tartılması esnasında
rutubet muhtevası dikkate alınmalıdır. Organik kükürtle külde kalan kükürt ayrı
ayrı belirtilmelidir.
Günlük kontrollar için «yaklaşık analiz» yeterlidir. Bu
amaçla kömürde rutubet, uçucu madde, sabit karbon, kül ve kükürt standart
testleri yapılır. Uçucu madde testi kuru numunenin havasız yerde 925 °C a
ısıtılmasıyla yapılır. Ağırlık azalımı «Uçucu Madde» (U. M.), kalan da «sabit
karbon + kül»dür. Kül ayrı bir numunenin havada 800 °C ta tam yanma kalıntısı
ile, sabit karbon ise fark olarak bulunur. Külün ergime noktası, gerekiyorsa,
refrakter tuğla testlerinde olduğu gibi Seger koni metodu ile bulunur.
Yakıt yağlarına, tip ve kullanılış amaçlarına göre, çeşitli
analitik testler uygulanır. Hacimlerin ağırlıklara çevrilmesi, şartname
kontrolü veya çeşitli yakıt yağlarının karıştırılması gerektiğinde «özgül
ağırlık» testi yapılır. Ağır yağların tesisat içinde pompalanması gerekiyorsa
geniş sıcaklık limitleri içinde «viskosite» ölçülür. «Parlama noktası» bir
«yanma kabiliyeti» testidir; yakıtın depolanması ve yanma kolaylığı hakkında
bilgi sağlar. «Damıtma testi» kullanılan yağ fraksiyonunun tanınması için
gereklidir. Bu testler tüm
halde uygulandıklarında yakıt endüstrisinde gerekli bilgilerin büyük kısmı
sağlanmış olur.
Yakıt yağlarında yüksek rutubet durultma, santrifüj ve standart
damıtma ile bulunur. Kükürt tayini için yakıt yağı numunesi özel bir aparatta
yakılır, yanma ürünleri özel bir soğurucudan (Na2CO3)
geçirilir ve SO3 asiditesi volümetrik olarak ölçülür. Ağır yağlarda
yakıt bir bombada oksijenle oksitlenerek sülfat tayini yapılır. Kül tâyini için
yakıtın mümkün olduğu kadarı buharlaştırıldıktan sonra kalıntı yakılır.
Aromatikler ve parafinlerin ayrılması, motor yakıtlarında zararlı fakat
fırınlarda önemsiz olan karbon kalıntıları ve asfaltların ölçümü için özel
metodlara baş vurulur.
Gaz yakıtlar molekül yapısına göre analizlenir ve sonuçlar %
hacim olarak belirlenir. Bu amaçla gerekli miktarda gaz numunesi alınarak
(sabit sıcaklık ve basınçta) sıra ile bir çok soğuruculardan geçirilir ve her
soğurucudaki % hacim kaybı kaydedilir. CO2 için KOH, O2
için bazik pirogallol, CO için amonyaklı küpröz klorür soğurucu kullanılır.
Doymamış hidrokarbonlar dumanlı H2SO4 ile soğurulur.
Hidrojen, metan ve diğer doymuş hidrokarbonlar bu metodla soğurulamadıklarından
H2O (yoğunlaşır) ve CO2 e oksitlenirler. Bunun çeşitli
yollan vardır. Aşırı oksijenle patlatma çok kullanılan bir metod olmakla
beraber, yavaş yanma metodlarının da bazı üstünlükleri vardır. Sıcak CuO
spiralinde oksitlenme CO ve H2 i sıra ile CO2 ve H2O
ya çevirir fakat CH4 ve C2H6 gibi doymuş
hidrokarbonları etkilemez. Bundan sonra gaz platin (katalizör) spiral üzerinde
yakılarak meydana gelen CO2 ve H2O miktarlarından
gazdaki CH4 ve C2H6 oranları bulunur. Tek bir
işlemler serisinde hassas bir analiz ve tam bir ayrılma sağlanamayacağı
açıktır.
Özel tedbirler alınmadığı taktirde SO2, H2S,
HCN gibi maddeler CO2 ile, C2H2 ise CO ile
birlikte absorplanır ve hatalara yol açar.
Yakıtın ısı değeri :
Bir yakıtın ısı değerini kimyasal bileşimi belirler. Isı
değeri, birim miktarda yakıtın tam yanmasından elde edilen ısı miktarıdır. Isı
değeri çeşitli birimlerle belirtildiğinden sık sık bir sistemden diğerine
çevirmek gerekir.
Bilimsel ısı birimi Kalori (Cal) veya gram-kalori denen ve
bir gram saf suyun sıcaklığını 15°C tan 16°C a çıkarmak için gerekli ısı
miktarıdır. İngiltere ve Amerikada kullanılan B. t. u. (British Thermal Unit)
bir libre (453 gram) saf suyun sıcaklığını
TABLO - 1
Çevirme Faktörleri
1 Gram kalori (Cal) =
0,001 kCal
= 0,002205 CHU
= 0,00397 Btu
= 1,163 x 10-6 kWh
= 4,186 jul = Watt-saniye
= 4,186 x 107 Erg
1 Cal/gr = 1 kCal/Kg
= 1 CHU/lb
= 0,556
Btu/lb
1 kCal/m3 =
1000 Cal/m3
= 0,0625 CHU/ft3
= 0,1122 Btu/ft3
60 °F
tan 61°F a çıkarmak için gerekli ısı miktarıdır. Bu iki sistem arasında, bir
libre suya. 1°C ısıtmak için
gerekli ısı miktarı olan C. H. U. (Centigrade Heat Unit) ortaya atılmıştır.
Buna göre birim yakıt miktarı da libre, gram veya kilogram
olmalıdır. Fakat gazlar genellikle hacımla ölçüldüklerinden Btu/lb, Btu/ft3,
CHU/ft3, Cal/gr, KCal/Kg ve kCal/m3 gibi birimlere
rastlanır. Bu kitapta metrik birimler kullanılmakla beraber aşağıdaki tablo
çevirmelerde kolaylık sağlayacaktır.
Brüt ısı değeri ve net ısı değeri farklı şeylerdir. Bir
yakıtta hidrojen varsa yanma ürünlerinden biri de su buharı olacak ve
yoğunlaştığında açığa çıkan gizli buharlaşma ısısı diğer yanma ısılarına eklenerek
yakıtın brüt ısı değerini verecektir. Gerçekten test aparatındaki kondansörün
soğutulma sıcaklığı 60 °F (15,5 °C) tır. Fakat pratikte karşılaşılan birçok
hallerde yanma gazları fırının çalışan kısımlarında yoğunlaşmadıklarından yakıtın
net ısı değeri, yani 100 °C ve 60 °C arasında su buharından gelen kısmın
dışındaki ısı daha önemlidir. Bu fark bir hayli küçük olmakla beraber (ısı
değeri maliyete esas değilse) yüksek metan ve hidrojenli yakıtlarda büyük
olabileceğinden yakıtın kullanılış amacına göre gerekli ısı değerinin alınması
gerekir.
Yanma esnasındaki tüm reaksiyon ısıları bilindiği taktirde
yakıtların ısı değerleri prensip bakımından tam analizlerden hesaplanabilir.
Bu amaçla yanmanın tam olduğu (CO2 ve H2O oluşumu) kabul
edilmelidir. Bu kabul laboratuar test düzeneklerinde sağlanabilirse de endüstri
fırınlarında geçerli olmayabilir. Yakıttaki bazı bileşiklerin ayrışmaları da
dikkate alınmalıdır, fakat bunların çoklukları ve karmaşıkları genellikle buna
pek imkân vermez. Yakıt analizlerinden ısı değerlerini veren formüller genellikle
ampiriktir ve benzer yakıtların kalorimetrik deneylerinden bulunmuşlardır.
Gaz yakıtlardaki bileşikler bir hayli basit olup net yanma
ısıları da bilindiğinden, gaz yakıtların ısı değerlerinin hesaplanması daha
kolaydır. Doğruluk derecesi sadece gaz analizine bağlıdır :
H2 +
1/2 O2 = H2O
DH = - 55.809 Cal (Net)
CH4 + 2O2 = C02
+ 2H2O DH = - 191.782 Cal (Net)
CO + 1/2
O2 = CO2 DH = - 67.623 Cal.
Bir karışımın ısı değerini hesaplamak için analiz mol-gram hacme
çevrilir, mol-gram reaksiyon ışılan gerekli oranlarda toplanır ve toplam birim
gaz hacmine indirgenir.
Isı değeri standart kalorimetre ile de bulunabilir. Katı ve
sıvı yakıt ısı değerlerini bulmak için en iyi metod bomba kalorimetresidir.
Numune, çevreden yalıtılmış su içine daldırılan bir basınç kabında aşırı
oksijenle yakılır. Su banyosunun sıcaklık yükselmesi ölçülür ve reaksiyonun
meydana getirdiği ısı kalorimetrenin ısı kapasitesi yardımıyla hesaplanır.
Gaz kalorimetresinde yakıt sabit hızla (birim zamanda sabit
yakıt miktarı ile) yakılır, meydana gelen ısı uygun bir ısı değiştirici ile
zıt yönlü bir su akıntısına verilir.
Kalorimetri tekniği genellikle brüt ısı
değerini vermekle beraber Boys gaz kalorimetresinde yoğunlaşan su toplanıp ölçülerek
yakıtın net ısı değeri doğrulukla bulunabilir.
3. KÖMÜR
Bulunuşu :
Kömürün önce bakteriler tarafından ayrıştırılmak sonra da
sıcaklık ve basınç etkileri altında değişmelere uğramak suretiyle odun ve diğer
bitkilerden meydana geldiğine muhakkak gözü ile bakılmaktadır. Günümüzde bazı
tropik bataklıklarda bu olaya rastlanmıştır.
Laboratuarda sellüloz ve rezinlerle kömüre benzer maddeler
yapılabilmekle beraber, kömürün tam oluşum şartlan ile çeşitli kömürlere yol
açan şart değişimleri tamamiyle bilinmemektedir. Önemli faktörler ön oluşum
kademelerindeki havasızlaştırma ve pH dereceleri ile sonraki kademelerde ve her
kademede sıcaklık ve basınçtır. Bitkisel kaynakların karakteristikleri de
önemlidir. Bazı kömürler ver bünyesindeki büyük çatlaklardan sızan ısı etkisiyle
değişimlere uğramış olabilirler.
Kömürler birkaç santimetreden metre mertebesine kadar değişen
kalınlıklarda damarlar halinde görülür. Büyük kömür alanlarında oldukça kalın
şist, kil ve diğer sedimanter kaya tabakaları ile ayrılmış kömür damarları
vardır. Bu tabakalaşma faylı veya katlı olabilir fakat her hangi bir kömür
alanı kesidinde her jeolojik düzlemin kömür özellikleri aşağı yukarı sabit
olabilmekle beraber, düşey yönde bir damardan diğerine geçişte az veya çok
kalite değişimi görülür. Bazı amaçlarla, özellikle karbonlaştırma için, kömürün
belirli bir damardan alınması tercih edilir ve bu damar bittiğinde benzeri
bulununcaya kadar alıcı kömürsüz veya bir takım kalite güçlükleri karşısında
kalabilir.
Kalite yüksek ve şartlar uygun olduğu taktirde kömür 50 cm
ye kadar kalınlıktaki damarlardan yeraltı işletmesiyle çıkarılabilir.
Kömürlerin çoğu yeraltı metodlarıyla
işlenmekle beraber birçok kömür alanlarına açık işletme de uygulanabilir.
Özellikle örtü tabakasının kalınlığı 30 metreyi aşmadığı taktirde bu metod yeraltı
işletmesinden daha ekonomik olur. Yüzeye çıkan damarların kalitesi yüzey
yakınlarında hava şartlarıyla değişebilirse de aynı damardan yeraltı
işletmesiyle alınan kömürle açık isletmeyle alınan kömür arasında pek kalite
farkı yoktur.
Sınıflandırma :
Kömür, birbiriyle bağdaşmayan çeşitli sistemlerle
sınıflandırılmıştır.
TABLO – 2
Bazı Kömürler ve Kok için Analitik Bilgiler
|
Tablo-2 de kaba bir ön gruplama görülmektedir.
Turba ve linyit metallürji yönünden önemli olmamakla beraber, bol bulundukları
taktirde kurutularak endüstride kullanılırlar. Örneğin turba İrlanda'da,
elektrik üretimi, linyit ise daha çok Almanya'da gaz üretimi ve ısıtma için
kullanılır. Son yıllarda ülkemizde de (Türkiye) ısıtma için linyit
kullanılmasına başlanmıştır. Antrasit az bulunan pahalı bir kömürdür ve hemen
hemen dumansızdır. Metallürjide karbürleştirici ve deoksidan olarak
kullanılır. En önemli kömür gruplarından biri de % 90 C da antrasitle birleşen
bitüm kömürlerdir. Bunlar Tablo-3 te görüldüğü gibi sınıflandırılabilir.
TABLO – 3
Bazı Bitüm Kömürlerinin Tipik Bileşimleri
|
Bu sınıflandırma endüstride özellikle koklaşan ve
koklaşma-yan tipleri ayırması yönünden önemlidir. Karbon yüzdesi yönünden
sınıflandırma, karakteristikleri farklı olan kömürleri ayırmak bakımından
önemlidir. Uçucu madde esasına göre sınıflandırma da kömürleri benzer şekilde
ayırır. Bu bölümler arasında alt bölümler, hatta üst üste binmeler olacağından
sınıflandırma hiç bir zaman kesin olamaz. Karbon dışında hidrojen, oksijen ve
bunların oranı da önemli faktörlerdendir. Bu miktarlar kömürdeki organik
maddenin karakterini gösterir ve bu da koklaşma özelliklerini etkiler. Şeyler
sınıflandırma sisteminde bu faktörlerin tüm olarak dikkate alınmalarına
çalışılmıştır. Şekil – 1’deki diyagramda kalite ve kimyasal bileşimin birbirine
bağlılıkları görülmektedir.
Göz denetimi ile başlıca dört tip kömür cevheri ayırd edilebilir.
«Vitrain» parlak, siyah, gevrek ve genellikle ince şeritler halindedir. Bitkisel
yapı göstermez; ağaç kabuğundan oluştuğu sanılmaktadır. «Clarain» çok parlak
değildir kırılışı düzensizdir. Bir miktar bitkisel kalıntı ihtiva eder ve dört
tip kömürün en çok bulunanıdır. «Durain» donuk gri, çok sert ve kırılışı
düzensizdir.
|
Şekil 1
Bitkisel kalıntısı fazladır; kum ve çamur halinde küçük
bitki parçacıklarından oluştuğu sanılmaktadır. «Fusain» yumuşak toz yapısındadır;
diğer tiplerin şeritleri arasında damarlar halinde bulunur ve onlardan farklı
bir şekilde oluştuğu sanılmaktadır. Kütle halindeki kömür «fusain» şeritleri
boyunca kırılır. Bir kömür damarının yarısı «clarain», 1/6 - 1/3 ü «durain», %
10 - % 15 i «Vitrain» ve % 1 - % 2
si «fusain» olabilir.
Kömür hazırlamada «durain» ve «clarain» sıra ile «sert» ve
«parlak» bileşenler olarak ayrılır. Her hangi bir damarda sertlerin ve
parlakların karakteristik ve analizleri aynı mertebede olmakla beraber,
özelliklerinde küçük bazı farklar yer alabilir. Parlakların, «vitrain» ve
«clarain» in koklaşma özellikleri daha yüksektir.
Kömürde bir mikroyapı sisteminin varlığı öne
sürülmüştür. En önemli mikroyapı elemanları hidrojence zengin ekzinit,
hidrojence fakir füzinit ve hidrojen bakımından ikisi arasında bulunan
vitrinittir. «Clarain» ve «durain» bunların karışımlarından meydana gelir.
Şeyler, yansıtma özellikleri bir
geometrik dizi meydana getiren on çeşit vitrinit bulmuştur. Her hangi
bir kömürde bunlardan sadece üç veya dördü bulunur; kömürün karbon yüzdesi en
yüksek olanı belirler.
Kömürler bazan solvent ekstraktör teknikleriyle muayene
edilirler; bu teknikler kömürler arasındaki farkları göstermekle beraber
açıklayamazlar.
Karbonlaştırma endüstrisinde yapılan birçok ampirik testlerde
kömür ısıtılarak gaz ve katranı alındıktan sonra kalan kokun kalitesi
incelenir. Bu grupta en iyi bilinen test Gray-King testidir. 20 gramlık kömür
numunesi silika bir tüp içinde 600 °C a kadar ısıtıldıktan sonra standart
fotoğraflarla karşılaştırılarak (A) dan (G) ye kadar sınıflandırılır. Kalıntı
kok toz halindeyse (A), hacmi orijinal hacma eşit sert bir kütle halindeyse (G)
sınıfına girer. Ara sınıflardan (B) kekleşmeyen, (C) ve (D) zayıf kekleşen,
(E), (F) ve (G) orta derecede kekleşen kömürlerdir. Kuvvetli kekleşen kömürler
şişerler ve G1 ...... G10 a kadar sembollerle gösterilirler. Alt indisler sıfır şişme
vermek için 20 gramlık şarja harmanlama ile katılması gereken inert karbon miktarını
(gram) belirler. G-K indisi kömürün karbon ve uçucu madde muhtevalarını
bağdaştırır ve muhtemelen bir kömür veya kömür harmanının kekleşme kapasitesinin
en iyi indisidir. Başka bir testte de şişme özelliği 1 den 9 a kadar İngiliz
Standart Şişme Sayılan (British Standard Swelling Numbers) ile belirlenir. Kömür
numunesi kapalı bir potada gaz çıkması kesilinceye kadar birim zamanda sabit
yakıt miktarı ile ısıtılır ve kalıntının şekli standart fotoğraflarla karşılaştırılır.
Bu kömür veya kömür harmanının kekleşme özellikleri, karbon yüzdesi, uçucu madde
yüzdesi ve hidrojen/oksijen oranı arasındaki bağıntılar Şekil – 1 de
görülmektedir. Bu tip basit diyagramlar genellikle yaklaşıktırlar, istisnaları
dikkate almazlar ve her hangi bir numunenin karakteristiklerini bulmak üzere
kullanılamazlar.
Kömürün hazırlanması :
Tüvenan kömür çeşitli cins ve irilikte parçalardan meydana
gelen heterojen bir karışımdır. Bir damarda farklı tip kömürle pirit ve diğer
tip yabancı maddeler bulunabilir. Kalın damarlarda farklı tip kömürler damar
kesidinde birbirlerinden az çok ayrılmış olabilirler.
Kömürün temizlenmesi şist, pislik ve diğer yabancı maddelerin
mümkün mertebe kömürden ayrılmasından ibarettir. Bunun dışında farklı kömür
tiplerinin ayrılması için kırma ve eleme işlemleri de uygulanabilir. Tüvenan
kömür muhtemelen 75 ilâ 100 mm lik parçalara ayrılır. Büyük parçalar triyajla
ayıklanarak kırılarak veya kırılmadan satılır. Elek altı kömür yıkama
işlemiyle şistten temizlenir. Çok ince kömür flotasyon metodu ile temizlenir.
Bazan kuru metodlar da (havada süspansiyon) kullanılır. Yıkama işleminden
sonra kömürün fazla suyu drenaj işlemiyle alınır.
Kırma işlemlerinde fazla ince çıkmaması için irilerin kırılma
ve ezilmeleri yerine çatlayarak küçülmelerine dikkat edilir.
Çeşitli standart parça iriliklerine sınıflandırma işlemi
statik ve titreşimli elekler veya trommellerle yapılır. Standart irilikler
genellikle şunlardır :
- 150 mm + 75 mm
- 100 mm + 50 mm
- 75 mm + 50 mm
- 50 mm + 25 mm
- 25 mm +
12 mm
- 12 mm +
6 mm
- 6 mm +
3 mm
Parça irilikleri yuvarlak elek deliklerine göredir; eleme
veri mi müsaade edilebilen elek altı oranı ile belirlenir.
Bir kömür madeni veya sahasında «tabu» irilik dağılımı kömürün
tipi ile istihraç metodlarına bağlıdır ve genellikle piyasa talep iriliği ile
bir ilgisi yoktur. Kırma işlemlerinde daima bir miktar ince meydana geldiğinden
bazan üretimin tümünün pazarlanması mümkün olmayabilir. Meydana gelen ince
oranı yük-briketleme metodlarına baş vurulur.
Kömür gittikçe artan oranlarda genellikle - 100
meş iriliğe (veya daha küçük) pülverize
edilmektedir. Böylece inceler büyük çapta değerlendirilmekte, hatta irilerden
ince üretimine bile ihtiyaç duyulmaktadır. Pülverize kömürün başlıca kullanılış
yerleri elektrik üretim santralları ile diğer buhar üretim santralırıdır.
Pülverize kömürün temiz olması gerekmez, fakat kuru olması şarttır.
Pülverizasyon işi genellikle kullanılış yerinde yapıl makla beraber fabrika
içinde boru tesisatıyla pülverize kömür nakli oldukça pratik olmaktadır.
Stoklama :
Kömürün stoklanması ilk bakışta görüldüğü kadar kolay
değildir. Atmosferik oksitlenme ile kendi kendine yanma tehlikesi daima vardır
ve zaman zaman görülen olaylardandır. Bu tehlike yeni çıkarılmış kömür için
büyüktür ve genellikle 200 tondan büyük stoklar için ciddidir. Stok yüksekliğinin
3 metrenin altında tutulması, iyi bir havalandırma, tozla boğma veya su ile
ıslatma gibi tedbirlerle tehlike azaltılabilir.
Uzun süreli stoklamada oksitlenme dolayısıyla bir miktar
bozulma da görülebilir. Genellikle ısı değeri düşer, parçalar ufalanır ve
kömürün gevrekliği artar; koklaşma kaliteleri de bozulabilir. Bu bozulma parça
iriliği arttıkça azalır, fakat sıcaklıkla artar. İri parçalı kömürün, stok
bünyesine hava girişini azaltacak şekilde istiflenmesiyle bozulma tehlikesi de
azaltılabilir.
Kömürün kullanılışı:
Kömürün İngitere'de kullanılış yer ve miktarları Şekil - 4 te
diyagramatik olarak gösterilmiştir. Gaz fabrikaları ve elektrik santralları
yıllık kömür üretiminin % 38 ini kullanmaktadır. Bunun büyük kısmı yüksek
kaliteli kömürdür, fakat modern elektrik üretim santrallarında düşük kaliteli
pülverize kömür de kullanılabilmektedir. Dükkânlar, evler ve bürolar, gaz ve
elektrikteki kömür hissesi ile birlikte yaklaşıklıkla yıllık üretimin % 25 ini
kullanmaktadırlar. Bu kömürün büyük kısmı açık ateşlerde ve merkezî ısıtma için
küçük buhar kazanlarında harcanmaktadır. Kömür madenleri ve demiryolları da dikkate
alındıktan sonra endüstri için sadece % 60 kalmaktadır. Bunun yarısı demir
çelik endüstrisi tarafından doğrudan doğruya veya kok fabrikalarında
kullanılmaktadır. Ağır kimya sanayii gerek yakıt ve gerek hammadde olarak
yaklaşıklıkla yılda altı milyon ton kömür gerektirmektedir. Buna göre bütün
bunların dışında kalan endüstri yıllık 200 milyon ton üretimin sadece 25 milyon
tonunu almaktadır.
Bu genel endüstri dallarında kullanılan kömür
muhtemelen buhar üretimine harcanmakta, buhar da ısıtma ve güç üretme amaçlan
ile kullanılmaktadır. Modern buhar santrallarında kömür kendi kendilerini
külden temizleyen ızgaralara mekanik olarak beslenmektedir. Bu tip bir tesis
homojen irilikli, iyi yıkanmış kömür gerektirmekle beraber çalıştırılması
kolaydır, çalışması ve kontrol elle ateşlenen tesislerden çok daha verimlidir.
Ayrıca yanma daha verimli olduğundan baca gazlan çok daha temizdir. Günümüzde
eski tesislerde kömürün hâlâ reverber fırınlarında, şahmerdan tav ocaklarında
veya tuğla fırınlarında enerji kaynağı olarak kullanılışına rastlanmakta ise
de buralarda kömür kullanmaktan büyük çapta vazgeçilmiştir. Sıvı yakıt veya
gazla ateşlenme daha verimli ve temizdir. Bununla beraber küçük rotatif ergitme
fırınlarında, kütük tav ocaklarında ve diğer hazne tipi fırınlarda sık sık
pülverize kömür kullanıldığına rastlanmaktadır. Bu fırınlarda ortaya çıkan
uçucu kül fırın içinde birikerek güçlükler doğurabilir, fakat iyi
projendirilmiş fırınlarda iyi bir kontrolla uzun ısıtma alevi elde edilebilir.
4. KARBONLAŞTIRMA
Kömürün karbonlaştırılması, havasız yerde ısıtılarak kok
adı verilen katı bir kalıntı ile sıvı ve gaz yan ürünlere ayrıştırılmasından
ibarettir.
Karbonlaştırma
metodları:
Karbonlaştırmanın ürünleri daima kok, gaz ve ana su olmakla
beraber, ön amaç sert kok veya gaz üretimidir; ana su sadece yararlı bir yan
üründür. Buna göre karbonlaştırma endüstrileri daha çok kok ve gaz
endüstrileridir; son yıllarda ortaya çıkan fakat gittikçe büyüyen «dumansız
yakıt» endüstrisi şimdilik ancak üçüncü gelmektedir.
Karbonlaştırmanın amacı gaz ise, uçucu maddesi fazla
kekleşme gücü orta olan bir kömür kullanılır, fakat yine de homojen bir kok
meydana gelmelidir. Sert kok üretimi için ise yüksek karbonlu (%88-%91 C) ve
orta uçuculu (%25-%30) yüksek koklaşma güçlü kömür kullanılması gerekir.
Karbonlaştırma kömürleri genellikle harmanlanır. Başka bir
deyişle kuvvetli koklaşan kömürler zayıf koklaşan kömürler veya koklaşmayan
kömür tozu ile uygun oranlarda karıştırılır. Böylece kuvvetli koklaşan
kömürlerin israfı önlenir, harmanlama ile daha çok gaz üretilir; günümüzde
kullanılan hızlı koklaştırma şartları altında en iyi koklaşan kömürler kaba
poroziteli bir kok vereceklerine göre harmanlama şart olmaktadır.
Koklaştırılacak kömür ısıtıldığında 300 °C dolaylarında dar
bir sıcaklık bölgesinden geçerken plastik, hatta akıcı hale geliri ve
ayrışmanın büyük kısmı bu kademede yer alır. Kömürdeki gaz ve katran açığa
çıkarak plâstik kütle içinde kabarcıklaşma başlar.
Sıcaklık arttıkça kalıntı tekrar katılaşarak poröz makroyapıyı
dondurur. Sıcaklık daha yükseldikçe uçucu madde oluşumu devam eder ve ince
yapı gittikçe grafit yapışma yaklaşır.
Bu işlem esnasında kükürdün yaklaşıklıkla yarısı H2S
şeklinde ayrılır ve kalanı da FeS halinde bağlanır. Oksijen ve hidrojen hemen
hemen tamamen yok olurlar: azotun yansı da NH3 ve C2N2
halinde kaçar.
Gaz için karbonlaştırma fırınlarda yapılır ve sürekli veya statik olabilir. Süreksiz
metodda yaklaşıklıkla 6 m uzunluk ve 60 cm genişlikte kesitli büyük ateş
tuğlası veya silika fırınlar kullanılır. Bunlar yatay düzlemde bataryalar
halinde düzenlenir ve reküperatörde ısıtılmış hava ve gaz ile ateşlenir. Kanal
sıcaklıkları 1300 °C a çıkmakla beraber şarjın tümü bu sıcaklığa yükselmez.
Her fırın yaklaşıklıkla bir ton kömür alır ve 12 saatte koklaşır. Kok bir
tamponla itilir ve su ile söndürülür. Gazlar her fırının kapı tarafındaki bir
çıkış borusu ile alınarak bir ana toplama borusu ile kondansasyon ve gaz
temizleme tesisine nakledilir. Sürekli işlem genellikle ara duvarlarındaki
kanallarda yanan gazla ısıtılan dar fırın kamaralarında yapılır. Kömür
yukarıdan şarj edilerek kok aşağıdan itme suretiyle alınır. Şarj programı ısıtma
çevrimine ve koktan beklenen kaliteye göre tanzim edilir. Bazan koku soğutmak ve
daha fazla gazlaşma sağlamak için şarjdan buhar geçirilir. Üretim sistemleri
çok çeşitli olmakla beraber temel prensip aynıdır. Gaz koku «sert» kok
fırınlarına benzer fırınlarda, fakat farklı bir kömür harmanı ile ve daha
düşük sıcaklıklarda yapılır.
Metallürjik veya «sert» kok üretilen modern kok
fırınlarının verim ve üretimleri yüksek, çalışmaları kolaydır. Bu fırınlar düşük
koklaşmalı kömürlerle de çalışabilir. Düşük kaliteli kömürlerle elde edilen
kok genellikle yüksek kaliteli kömür kokundan küçük olmakla beraber muhtemelen
günümüz metallürjik ihtiyaçlarına daha uygundur. Modem kok fırın kamarası
yaklaşıklıkla 4 m yükseklikte, 12 m uzunlukta ve 35-55 cm genişlikte düşey bir
odadır. Kok üretim kapasitesi 10-20 saatlik pişme süresinde 12-20 ton kadardır.
Fırın duvarları silika tuğlasından yapılır. Bu
yapının yüksek sıcaklık dayanımı uzun bir ömür sağlar ve çok etkin bir ısı transferi
için duvarlar oldukça ince yapılabilir.
Fırınlar bataryalar halinde düzenlenir; her fırın çifti
arasında içinde yakıt gazı yanan düşey bir kanallar sistemi vardır. Kok
fırınlarında yüksek fırın gazı veya kok gazı kullanılır. Yanma havası (ve
fakir yakıt gazı) fırınların altındaki rejeneratör kamaralarında ön ısıtılır.
Bek sıcaklıklarının yaklaşıklıkla 1350 °C dolaylarında olmaları gerekir.
Daha çok kanal düzeni yönünden farklı olan bir kaç fırın
projesi (Otto, Becker, Koppers, Simon-Carves, vb.,) vardır. Bütün sistemlerin
başlıca amacı bataryadaki tüm duvarlarda üniform bir ısıtma sağlamaktır ve
batarya da bu görüşle çalıştırılır. Bu üniform sıcaklık dağılımını korumak ve
özellikle şişen kömürlerde kötü yük dağılımı dolayısıyla hasarlanmaları
önlemek üzere fırınlar özel bir programa göre şarj edilir ve itilir.
Fırınların uçlan tuğla örgülü ağır kapılarla kapatılır:
kapılar bataryanın iki tarafında raylar üzerinde çalışan hizmet arabaları ile
alınır ve kapatılır. Fırınlar, batarya üzerinde uzunlamasına çalışan çok
bunkerli bir şarj arabası ile şarj deliklerinden şarj edilir. Şarj esnasında
kömürün iyi dağılmasını sağlamak için itici arabanın süngü kolu ile sürekli
tesviye yapılır. Koklaşma esnasında gaz ve katran çıkış boruları ile toplama
borusuna sevk edilirler. Karbonlaşma tamamlandıktan sonra kok itici araba
tamponu ile söndürme arabası içine inilir ve söndürme kulesinde su ile
söndürülür. Uygun bir söndürmede kokta kalıntı rutubeti kurutmaya yetecek kadar
ısı kalır. «Kuru söndürme» adı verilen başka tip bir söndürmede kok üzerinden
sirkülasyon gaz (N2 + CO) geçirilerek koktaki ısı artık ısı
kazanlarına verilir. Bu metodda kokun daha az kırıldığı öne sürülmekle beraber
bakım masrafları yüksek olduğundan sistem pek popüler değildir.
Karbonlaşma esnasında kömür önce şişer fakat sıcaklık
yükselmeğe devam ettikçe çeker. Bu şişme fırın kamara duvarlarına bir basınç
uyguladığından, kok tamamiyle çekip duvarlardan ayrılıncaya kadar fırının
itilmemesi çok önemlidir. Ayrıca bu amaçla şarja uygun bir harmanlama
uygulanması gerekir.
Karbonlaşma ilerledikçe kömürdeki sıcaklık kenarlardan ortalara
doğru yükselir ve 300° C sıcaklığında dar bir plâstik bölge; duvarlardan
ortaya doğru ilerlemeye başlar. Bu bölgenin arkasında kok, önünde ise kömür
bulunur. Sıcaklığın yükselmesine ve bölgenin ilerlemesine paralel olarak gaz
ve katran da ortaya doğru ilerleyerek yükselirler,
fakat bu arada bir miktar katran geride kalabilir.
İki duvardan ilerleyen plâstik bölgeler ortada
birleştiklerinde kok kütlesinin ortası 300°C kenarları ise 1300°C
sıcaklıktadır. Orta,
kısmın da grafitleşmesi için belirli bir süre beklenmesi gerekir, fakat
merkez ve kenar bölge kokları hiç bir zaman tamamiyle benzer değildirler.
Fırının ortasında birleşen bu iki büyük kok «yaprağı» bal
peteği düzeninde çatlar ve itme esnasında kırılarak uzunluğu kabaca fırın
genişliğinin yarısına, genişliği de 15 - 25 cm. olan parçalar verir. Dış
(karnabahar) uçlar sert, gümüşî ve ince porozitelidir. İç uçlar genellikle daha
yumuşak, hemen hemen siyah ve porozite daha aşikârdır. Şarj metoduna bağlı
olarak fırın içinde düşey yönde sertlik, reaktiflik ve görünüşte daha büyük
farklar olabilir. Kokun özellikleri daha çok harmanın karakterine bağlı olmakla
beraber çalışma şartları ile de etkilenir. En kuvvetli koklaşan kömürler en az
reaktif kokları verdikleri halde zayıf koklaşan kömürler daha reaktif kok
verirler. Koklaşma gücü belirli bir kömür yavaş karbonlaştırıldığında daha az
reaktif bir kok verir. Yüksek sıcaklıklar ve uzun pişme süreleri reaktifliği
azaltmakla beraber çatlamayı arttırır ve kokun iriliği düşer. Kömürün
rutubeti, iriliği ve şarj metodu muhtemelen ısı transferi üzerindeki etkileri
dolayısıyla kokun özelliklerini etkilerler.
Modern pratikte,
dar bir fırından elde edilen
küçük fakat sert ve üniform kokla geniş fırından sağlanan daha büyük
üretim fakat daha az reaktif parça kok arasında bir denge sağlamak üzere, Orta
genişlikte fırınlar tercih edilmektedir.
Karbonlaştırma günümüzde bile az çok bir sanattır ve iyi
bir işletmeci makûl bir kömür harmanı ile kapasite yönünden sıkıştırılmadan iyi
kaliteli bir kok üretebilir.
Düşük sıcaklıklı karbonlaştırmanın başlıca
amacı ev tipi dumansız (İngilizcede «Coalite» ve «Furnacite» adı verilen)
yakıtlar üretmektedir. Karbonlaştırma sıcaklığı 500 - 600° dolaylarındadır ve bu
sıcaklıklarda ısı transferinin düşük olmasına karşı çok ince tabakalar
kullanmak, karıştırmak veya kömür şarjının jeneratör gazı veya aşırı
kızdırılmış buharla ısıtılması gibi tedbirlere başvurulur. Üretilen yakıt
dumansız, reaktif ve evlerde kullanılmak üzere gerekli ölçülerdedir. Bu metodun
gaz verimi düşük olmakla beraber, katran verimi yüksektir ve katran hem sıvı
yakıt ve hem de aromatik yan ürünler için ham madde olarak kullanılmak için çok
uygun özelliklerdedir. Karbonlaştırma endüstrisinin bu kolu son yıllarda büyük
bir önem kazanmıştır, gittikçe genişlemektedir ve düşük nakliye maliyetiyle
memleketin her tarafında kullanılabilmesi için çok daha geniş bir kömürler
sınıfından bu özelliklerde yakıt elde etme yönünden geniş araştırmalar yapılmaktadır.
Ürünler ve verimler:
Tablo 4 te gaz tesislerinde ve metallürjik kok fırınlannda
karbonlaştırma ile elde edilen çeşitli ürünlerin oranları belirtilmiştir. Gaz
tesisleri ile metallürjik kok fırınları arasındaki en büyük fark kullanılan
kömürlerin tipleri (sıra ile yüksek ve düşük uçuculu kömürler) ve üretim
metodlarıdır.
TABLO — 4
Gaz tesislerinde gaz kömürü, kok
fırınlarında koklaşma kömürünün
karbonlaştırmalarından elde
edilen tipik ürünler
Ürün Gaz
fırını Kok
fırını
(Ağırlıkça
%)
Kok 65 75
Gaz 22 14
Katran 4 3
Benzol 1 1
Amonyak 1 1
Su 6 5
Bununla beraber her hangi verilmiş bir kömür harmanında
çalışma şartları, özellikle koklaşma sıcaklık ve süreleri ile ısıtma hızları
yönünden verimlerde büyük farklar yer alabilir. Yan ürün tesislerinin çalıştırılması
da bu rakamları etkileyecektir çünkü ürünlerin tanımlanma sınırları kesin
değildir. Örneğin hafif parafinler gaz ve katran arasında çeşitli oranlarda
bölünebilirler.
Yan ürünlerin ön ayrılması çeşitli kademelerde yapılır:
1)
Katran ve amonyaklı
suyun yoğunlaşması için gazın soğutulması.
2)
Kalan gazdaki katranın
elektrostatik temizlenmesi.
3)
Amonyağın amonyum
sulfata dönüştürülmesi için gazın yeniden ısıtılması ve sülfürik asitle
yıkanması. Bu kademede amonyaklı sudan alınan amonyak da sisteme sokularak sülfatlanır.
4)
Benzolün ayrılması
için gazın yağ ile yıkanması.
5)
Naftalinin alınması
için yağ ile tekrar yıkama.
6)
Demir oksitle kükürt
temizlenmesi.
7)
Şebnemleşme noktasının
düşürülmesi için kalsiyum klorür veya gliserinle kurutma.
Bunun ayrıntılı bir gaz temizleme işleminden başka bir şey olmadığı
ve gaz yakıt olarak satılacaksa bütün kademelerin uygulanması gerektiği
açıktır. Tesisin kendi içinde kullanılacak gazın 5, 6 ve 7 nci kademelerden
geçirilmesi gerekmez. Kükürdün alınması metallürji endüstrisi için avantajlı
olmakla beraber ekonomik nedenlerle genellikle uygulanmaz.
Gazdaki yan ürünlerin alınması ekonomik yönden önemli olmaktan
başka, gazın temiz olması gerekiyorsa ayrıca bir zorunluluktur. Bu teknolojinin
tüm ekonomik tablosu oldukça komplekstir ve zaman zaman değişmektedir. Bir
zamanlar çok önemli bir ürün olan amonyum sülfat günümüzde başka metodlarla
daha ucuz üretilmekte ve ancak maliyetini kurtarabilmektedir. Buna karşı benzol
üretimi daha kârlı olmuştur. Katran da ayrıca işleterek nafta, hafif yağlar,
karbol yağı, kreozot, antrasen yağı ve çift elde edilir. Uygulanacak
fraksiyonlamanın sınırları talebe bağlıdır. Bu yan ürünlerin daha az bulunan
yan ürünler elde edilmesi için yeniden işlenmeleri kok veya gaz tesislerinde
kârlı bir iş değildir.
5. KOK
Sınıflandırma :
Gaz koku ile «sert» metallürjik kok arasında açık bir ayırımı
vardır. Gaz koku daha küçük, daha zayıf ve reaktiftir. Kimyasal bileşimi
şartnamelerde büyük bir kesinlikle belirtilmez ve porozite yapısı daha açıktır.
Ev tipi ısıtma sistemlerine çok uygundur fakat iriliği dar limitler içinde
tutulmalı ve yanma esnasında kıvılcımlanma yapan şistten arî olmalıdır. Küçük
merkezî ısıtma tesislerinde ve gaz jeneratörlerinde de kullanılabilir.
Sert kok daha çok metallürji endüstrisi özellikle yüksek fırınlarda,
küpolalarda ve pota fırınlarında kullanılmak üzere yapılır. Modern kok
endüstrinin ilk yıllarındaki koktan biraz
dal küçük ve daha reaktiftir fakat günümüz şartlarını tamamiyle karşılamaktadır.
Kok fırınlardan itildikten sonra su ile söndürülür, kurutulur
ve elenir. Küçük parçalar (50 mm nin altında) konut ve diğer amaçlarla satılır,
iri kok yüksek fırınlarda ve
dökümhanelerde kullanılır. Eleklerde iri kok verimi yüksek ve elekten
sonraki kırma işlemi minimum olmalıdır. 6 mm ye kadar parça irilikli kok yüksek
fırın kok kadar değerli değildir. 6 mm nin altındaki kok tozunun ise büyük
miktarlarda satış kabiliyeti yoktur.
Özellikler
ve testler:
Kokun önemli özellikleri
aşağıdaki başlıklar altında incelenecektir.
1)
Kimyasal
a)
Analitik-Yaklaşık-H2O,
S, kül, uçucu madde ve sabit karbon
Tam – C, H, N, O ve kül analizi
b)
Reaktiflik – CO2
ve O2 karşı
c)
Isı değeri.
2)
Fiziksel
a)
Dayanım - Shatter
testleri, Tambur (Trommel) testleri, İrilik analizi.
b)
Analitik - Gerçek yoğunluk,
zahirî yoğunluk, Kütle yoğunluğu, Porozite.
Bu özellikler hem gaz kokunda ve hem de metallürjik kokta
aranabilir; fakat aşağıda daha çok demir çelik endüstrisinde kullanılan sert
kokla ilgilenilecektir. En yüksek kalitenin arandığı ve en doğru testlerin
yapıldığı endüstri kolu demir çelik endüstrisidir.
1) Kimyasal testler:
Metallürjik işlemlerin kimyasal analiz üzerindeki etkileri
büyük çapta hesaplanabilir. Rutubet % 3 ün altında olmalıdır. Satınalmada kükürde
para verilmemeli ve fırına da karbon olarak şarj edilmemelidir. Koktaki kükürt
metallürjik yükün bir kısmıdır ve metalle cürufa girer. Demir çelik
endüstrisinde kükürdün %90 ı koktan gelir ve büyük kısmı fırına kireçtaşı ve
kok eklenmesiyle CaS olarak alınır. Kokun kükürt yüzdesi genellikle % 1 dir. Koktaki
kükürdün mümkün mertebe düşük olması istenirse de minimumun üstünde olsa bile
büyük değişiklikler göstermemesi tercih edilir. Aynı şekilde % 10
dolaylarındaki kül de mümkün olduğu kadar düşük fakat hiç olmazsa sabit ve
değişmesiz olmalıdır. Kül daha çok silika ve alüminadan ibarettir; yüksek
fırınlarda kireçtaşı ile alınır, fakat kireçtaşının da ısıtılması ve ergitilmesi
gerekir. Koktaki uçucu madde yüksek fırında yakıt olarak iş görmez (% 1 in
altındadır) ve mümkün mertebe düşük olması koklaşmanın iyi olduğunu gösterir.
Sabit karbon fırına giren yakıtın ısı
değerinin bulunmasında kullanılır ve yaklaşıklıkla % 85 veya kül düşükse daha
yüksek olmalıdır.
Tam analiz yorucu olduğundan, günden güne
değişen bilgiler vermediğinden ve yaklaşık analizden ancak biraz daha doğru sonuçlar
verdiğinden günlük rutin analizler için kullanılmaz. Kuru, külsüz esasa göre
kok analizi yaklaşıklıkla şöyledir :
Karbon %
95
Hidrojen %
1
Azot %
1
Kükürt %
1
Oksijen %
2
Kükürdün çoğu FeS halinde olacak ve Fe kül analizinde
görülecektir.
Reaktiflik (CO2 ye) ve yanabilme özelliği (O2)
tayini genellikle araştırma çapında işlerdir. Bu yönde tek standart test
«tutuşabilme» özelliğinin testi olan «Kritik Hava Akışı» (Critical Air Blast C.
A. B.) testidir. Bu test bir yakıt yatağının yanmasını devam ettirebileceği
minimum hava akışının tayininden ibarettir, Standart şartlarda standart
miktarda yakıt numunelerinin hava, oksijen veya CO2 atmosferlerinde
birim zamandaki ağırlık kayıplarını ölçen testler daha az geçerlidir. Bunlardan
elde edilen sonuçlar, testin yapıldığı şartlara sıcaklık, basınç ve gaz akışı bağlıdır ve
test süresince reaksiyon hızı değişir.
Reaktiflik ve yanabilirlik arasındaki herhangi bir ayırım
muhtemelen yapma olacaktır, çünkü birini etkileyen faktörler diğerini de
benzer şekilde etkileyecektir. Fakat kok kullanan endüstrilerde daima CO2
ye pek az reaktif fakat havada yanabilirliği çok yüksek olan bir kokun
geliştirileceği umudu vardır. Bu umudur başarı ihtimali çok düşüktür.
Reaktiflik karbonlaşma şartlarına daha çok sıcaklık ve
pişme süresi kokun porozite yapısına ve katalizör etkisi yapan yabancı
maddelerin karakter ve miktarlarına bağlıdır. Çok saf kokun reaktifliği çok
düşüktür, fakat çok küçük miktarlarda demir veya sodyum oksit ilâveleri ile
birdenbire yükselir. Bu olayın mekanizması muhtemelen şudur :
2FE + O2 = 2FeO
2FeO + 2C = 2Fe + 2CO
Na2O + CO2 = Na2 CO3
Na2CO3 + C = Na2O
+ 2CO
Bazan konutlarda kullanılan kokun reaktifliğini arttırmak
için üzerine sodyum karbonat eriyiği püskürtülür.
Kokun ısı değeri antrasit ve hatta bitüm kömürlerden daha düşüktür.
Bunun nedeni kısmen kokun hidrojen muhtevası, kısmen de yüksek külüdür (Bak :
Tablo - 2).
2) Fiziksel testler:
Kokun dayanımı (işletmeciler arasında «Kokun mukavemeti»
denir, standart bir parçalama işleminden sonra parçaların elenmesiyle bulunur.
Zaman zaman kok parçalarından çok kokun dayanım ve sertliğini ölçen testler
geliştirildiğine dair raporlar çıkmıştır. Bunlar araştırmalarda önemli
olabilir fakat kokun küçük parçalara kırılma eğilimini ölçemezler, çünkü bu özellik
büyük çapta fırın içinde veya soğutma esnasında kokta meydana gelen çatlamalara
bağlıdır.
Shatter testi uzun zamandan beri İngilterede standart bir
test olarak kullanılmaktadır. Bu testte 2 inç (50 mm) irilikteki 50 libre kok
6 ft yükseklikten dört kez bir pik levha üzerine düşürüldükten sonra 2 inç,
11/2 inç, l inç ve 1/2 inç kare eleklerde elenir. Bu test başlangıçta,
numunenin kok eleklerindeki koku temsil edeceği kabul edilerek, kokun yüksek
fırına gelişteki irilik dağılımını göstermek üzere geliştirilmiştir.
İyi metallürjik kok shatter testinden sonra % 80, % 90, %
96 ve % 08 irilik analizi, kötü bir kok ise aynı sıra ile % 65, % 80, %90 ve %
95 verir. Kötü kokta - 1/2 inç elek altı %3 e düşerse iyi sayılır, iyi kokta
ise % 3 e çıkarsa oldukça kötü sayılır. Aslında kok tesislerinde önemli olan
husus günden güne değişmelerdir ve bu değişmeler kömür harmanına, fırın
sıcaklıklarına, pişme süresine ve diğer faktörlere bağlı olarak bir hayli büyük
olabilir. Kok kullanan işletmeciler genellikle üniform kaliteli kok tercih ederler.
Daha çok dikkat edilen miktarlar + 1 1/2 ve - 1/2 fraksiyonlarıdır,
yüksek fırınlarda çok küçük kok çeşitli güçlüklere yol açtığından en önemli
faktörün - 1/2 fraksiyonu olduğu söylenir. Yüksek fırına şarjdan önce belirli irilikte
küçük kok elenmek suretiyle ayrılmakla beraber, kok zayıfsa fırın içinde
ufalanabilir.
İkinci bir test de 1945 sıralarında Avrupa
pratiğinden İngiltere’ye geçen Micum Trommel Testidir; (Türkiye'de her iki test
de kullanılmaktadır.) Bu testte 50 kg kok numunesi içten kanatlı bir tamburda
dört dakikada 100 devir çevrildikten sonra yuvarlak delikli eleklerle 100, 80,
40, 20 ve 10 mm iriliklere elenerek her kademedeki elek üstü kaydedilir. Daha
çok + 40 mm ve -10 mm fraksiyonlara
dikkat edilir. Bu test genellikle Shatter testi ile (aynı kok için) aynı
sonuçlan vermez. Trommel testinde aşınma durumu Shatter testinden daha çok
dikkate alınmakla beraber, başlıca fark Trommel testinde kokun daha çok
kırılmaya maruz kalmasıdır. Gerçekten Trommel testindeki işlem Shatter testinde
6 ft yükseklikten 40 düşürmeye eşdeğerdir.
Cochrane aşınma testinde 25 libre kok küçük bir tamburda
1000 devir çevrilir, + 1/8 inç fraksiyonu kokun aşınma indisi olarak kaydedilir
ve tipik değeri 80 dolaylarında olmalıdır. Bu testte kırılma diğer iki testten
de fazladır.
|
Şekil 2
Kok gittikçe artan sayıda eşit «darbelere» maruz bırakıldığında
istatistiksel olarak tayin edilen ortalama büyüklüğü X in darbe sayısının
logaritması ile lineer olarak arttığı görülür (Şekil – 2( Buna göre
yukarıdakine benzer testlerin kokun daha önceki durumu ile yakından ilgili
oldukları ve numune daha önce kırılma aşınma gibi işlemlere maruz kalmışsa
testte daha yüksek dayanımlı görüleceği anlaşılır. Bunun nedeni kırılmanın
çoğunun daha önceki çatlaklardan başlamasıdır. Bu çatlaklar kırılma ile tamamiyle
ortadan kalktıktan sonra yeni çatlaklar kolayca yer almazlar.
Taze kokun Shatter testinde olduğu gibi ilk kırılmanın çok
fazla fakat dikkatle manipüle edilmiş kokta daha az olduğu görülmektedir. Taze
ve kısmen kırılmış kok için Micum ve Cochrane testleri arasındaki fark, Shatter
testindeki kadar büyük değildir. İlk kok oldukça iri fakat Şekil - 2 deki eğim
dikse Shatter testi iyi bir kok gösterecektir. Öte yandan ilk kok küçük ve eğim
az ise (daha iyi bir kok) Shatter testi nisbeten kötü bir kok gösterebilir. Bu
taktirde Şekil - 2 nin (a) ve (b) doğrularında olduğu gibi Shatter ve Micum
ordinatları arasında kesişme varsa Micum testi tam ters bir sonuç verebilir.
Bu testlerin ancak fazla değişim göstermeyen bir kok üretiminde
kontrol testleri olarak değerli olabilecekleri açıktır. Bunlar yerine
alternatif testler de öne sürülmüştür. Bu testlerde yüksek fırına gelişteki
gerçek kok iriliği tayin edilir ve yüksek fırındaki ufalanma şartlarını canlandıran
ek bir test yapılır.
Şekil - 2 de kullanılan ortalama bir irilik parametresinin
tayini hiç de kolay değildir, çünkü kok iriliği çift yönlü bir dağılım
gösterir. Yukarıda belirtilen X parametresi sadece iri malzeme ile ilgilidir ve
çok kademeli kırılmadan sonra önem kazanan % 5 kadar “inceler” ihmâl
edilmiştir.
Gerçek yoğunluk bir su şişesinde suyun yer
değiştirmesi ile belirlenir ve koklaşmanın kapsamını - grafitleşme derecesini
gösterir. Bu değer 2,0 ye mümkün olduğu kadar yaklaşmalı veya biraz yüksek olmalıdır,
fakat doğrulukla bulunması kolay değildir. Suyun tüm porozite hacımlarına
girebilmesi için numunenin dikkatle pülverize edilmesi gerekir. Ayrıca su ile
temasa gelmeden önce kok tamamiyle gazsızlaştırılmalıdır. Su yerine başka
sıvılar kullanıldığı taktirde adsorpsiyon karakteristikleri farklı olduğundan
aynı kok için farklı sonuçlar elde edilebilir. Helyum gazı kokun yüzeyinde adsorplanmadığı
fakat en küçük porlara bile girebildiği için özel bir teknik olan helyum
adsorpsiyon testi muhtemelen en doğru sonucu verir.
Porozite hacımları da dahil olmak üzere birim hacımdaki kok
kütlesine görünür yoğunluk denir. Görünür yoğunluk iri parçalar üzerinde tayin
edilmelidir; fakat iri parçalar birbirinden çok farklı olabileceklerinden test
de farklı sonuçlar verebilir. En çok kullanılan metodda bilinen büyükçe bir kok
kütlesi parafin yağına yatırılarak emdirilir ve parafinin kokta kalacağı kabul
edilerek suyun yer değiştirmesi esasına göre görünür yoğunluk bulunur. Bu metod
mutlak doğruluk yönünden oldukça zayıftır. En iyi metod koku prizmalar halinde
kesmek, her birini tartmak, poroziteleri mumla kapatmak ve suyun yer
değiştirmesini bulmaktır. Bu taktirde her parça üzerinde oldukça doğru bir test
yapılmış olur, fakat iyi bir ortalama bulmak için parça sayısı çok olmalıdır.
Kokun görünür yoğunluğu yaklaşıklıkla 1,0 dir.
Porozite gerçek ve görünür yoğunluklardan hesaplanır ve
doğruluğu bu ikisindeki hatalara bağlıdır. Porozite genellikle % 45 - 50 arasındadır ve daha çok % 50 ye yakındır. Bir zamanlar
porozitenin reaktifliği etkilediği sanılırdı, fakat toplam
bölge o kadar küçüktür ki bu etkinin por-büyüklük dağılımına bağlı olan
por-yüzey alanı yolu ile yer alması gerekir. Bu alanlar koklara göre çok
değişik olmakla beraber, pratikte karşılaşılan en geniş özgül yüzey alanları
muhtemelen en küçüklerin iki katından daha büyük değildir. Günümüzde
porozitenin reaktifliği ancak pek az etkilediğine inanılmaktadır.
Kütle yoğunluğu kok parçalan arasındaki ölü hacımlar de dahil
olmak üzere birim hacımdaki kokun ağırlığıdır ve genellikle düz bir araba veya
vagon yükünün tartılması ile tayin edilir. Hacım esasına göre para hesaplarında
hacımı ağırlığa çevirmek için kullanılan bir faktördür. Standart bir görünür
yoğunluğa düzeltme faktörü ile uygulandığı taktirde kokun dayanımının veya
kırılma derecesinin hassas bir indisidir. Kokun fiziksel özellikler arasında
yüksek fırın çalışmalarında en değerli olanının kütle yoğunluğu olduğu öne
sürülmüştür.
6. GAZ YAKITLAR
Gaz yakıtlar, temizlik ve fleksibiliteleri yönünden
endüstri ve evlerde çok popülerdirler. Gaz kullananların çoğu gazlarını, üretim
depolama ve dağıtım problemlerinden tamamiyle sorumlu gaz fabrikaları veya
belediyelerden alırlar. Kış aylarında talebin çok arttığı zamanlarda üretim,
depolama ve dağıtım problemleri özellikle güçleşir. Fakat mevsimlik güçlükler
şebekenin yenileştirilmesi ve daha iyi bir şebeke plânlanmasıyla azaltılabilir.
Normalin üzerindeki talepleri üretim yerine üretim artığından karşılayabilmek
için yer kabuğunda uygun poroziteli tabakaların gaz depoları olarak
kullanılması da planlanmaktadır. Çelik endüstrisi gibi büyük tüketiciler
ihtiyaçlarını kendi ürettikleri kirli fakat daha ucuz gazla karşılarlar.
Gaz yakıtların üstünlükleri dumansızlık ve külsüzlüktür.
Gaz bir şebekeden gereği kadar alınabilir, kalitesi ve ısı değeri sabittir.
Endüstride çeşitli ihtiyaçları karşılamak üzere değişik tekniklerle kısa sıcak
alevler veya uzun tembel alevler halinde yakılabilir.
Sınıflandırma:
Gaz yakıtlar çeşitli kaynaklardan sağlanabilir :
1)
Tabii gaz; petrol ve
kömür yataklarından,
2)
Karbonlaştırma
tesislerinden.
3)
Kömür veya kok gaz
üretim fırınlarından.
4)
Petrolün
fraksiyonlaştırılmasından.
5)
Yüksek fırınlardan.
6)
Kanalizasyon
maddelerinin bakteriler tarafından ayrıştırılmasından
Üretim :
Tabii gazdan en çok A. B. D de yararlanılmıştır; gaz petrol
yataklarından boru tesisatıyla büyük uzaklıklara dağıtılmış ve sıvılaştırılmış
halde ihracının mümkün olduğu görülmüştür. Büyük Sahradan Avrupaya gaz iletimi
yakın geleceğin projelerinden biridir, fakat Orta Doğu petrol yataklarından
elde edilen büyük miktarda gaz yakın alıcı bulunamadığı için atılmaktadır.
İngiltere'de ancak pek az tabii gaz elde edilmektedir.
Kömür yataklarındaki metan gazı kömür çıkarılmadan önce
alınabilir. Bu metod Almanya'da iyice yerleşmiştir fakat gazın ancak % 15 i
alınabilmektedir. İngiltere'de Staffordshire damarlarından yılda 18.000 ton
kömüre eşdeğer gaz elde edilmektedir. Böylece gazlı kömür yatakları işlenmeden
önce kısmen de gazsızlaştırılmakta ve çalışma emniyeti arttırılmaktadır. Alınan
gaz temizlendikten sonra genellikle bölgenin gaz şebekesine verilmektedir.
Jeneratör gazı kömür veya kokun tam gazsızlaştırılmasından
elde edilir. Jeneratör refrakter malzeme ile kaplanmış silindirik bir reaksiyon
kabıdır. Katı yakıt üstten beslenirken aşağıdan da hava, buhar veya ikisi
birden verilir. Reaksiyonlar 1000 oC dolaylarında yer alır ve gaz
700-800 °C ta alınır. Jeneratörde ki önemli reaksiyonlar şunlardır :
(1) «Jeneratör gazı reaksiyonu»
2C + O2 = 2CO + 53.200 Cal.
(2) «Su gazı reaksiyonu»
C + H2O = CO + H2 -
32.300 Cal.
Gerçekte (1) reaksiyonu iki kademede yer alır :
(1a) C
+ O2 = CO2 + 94.200 Cal,
(l b) CO2 + C = 2CO - 40.800 Cal.
Katı yakıt yatağı, bu ikinci reaksyion tamlığa ulaşabilecek
kadar derin olmalıdır. Yakıt yatağı yeteri kadar sıcak değilse, yani 800 °C m
altında ise (1b) reaksiyonu çok yavaş yürüyecek ve karbonun bir kısmından gaz
yakıt olarak yararlanılamayacaktır. Jeneratör gazı reaksiyonu teorik olarak %
67 N2 ve % 33 CO karışımı verir. Pratikte bunlardan başka az
miktarda CO2, hidrojen ve kömür veya kokun karakterine bağlı olarak
bir miktar metan ve katranlı madde de elde edilir.
1)) Reaksiyonu ekzotermik olduğundan jeneratör çok sıcak çalışır.
Gazlar jeneratörün tepesinden 750 °C a yakın sıcaklıklarda çıkarlar ve
Siemens-Martin çelik ocaklarında olduğu gibi duyulur ısıdan faydalanılmak üzere
genellikle hemen kullanılırlar. Yakıt yatağı da çok ısınacağından külün
klinkerlesmesi jeneratörün altından kül alınmasında güçlükler çıkarabilir.
Jeneratörde reaksiyonu sürdürmek için gerekli ısıdan fazlası
bir su ceketiyle alınır ve ünite bir artık ısı kazanı halinde çalıştırılır.
Genellikle endotermik su gazı reaksiyonunun (2) fazla ısıyı alabilmesi için
hava ile birlikte buhar enjeksiyonuna başvurulur. Azot yerine eşit oranlarda
CO ve H2 geldikçe ürün gazın ısı değeri yükselir.
Optimum buhar/hava oranı daha çok ısı balansı ile tayin
edilmekle beraber buhar oranı çok yüksekse bazı yan etkiler doğar, özellikle
yakıt yatağının sıcaklığı düşer ve kısmî H2O basıncı yükseldikçe
CO + H2O = CO2 + H2
reaksiyonu
ile gazın CO2 yüzdesi artar. Gazın CO2 yüzdesi haddinden
fazla yükselerek ısı değeri düşer. Külün klinkerlesmesi daha soğuk bir çalışma
gerektirmediği takdirde kilogram yakıt başına genellikle 400 gram buhar
kullanılır.
Gaz jeneratörlerine her hangi bir karbonlu yakıt verilebilmekle
beraber, genellikle kok ve antrasit veya bitüm kömür kullanılır. Kok ve
antrasit kullanıldığında geçirgen bir yakıt yatağı ve temiz gaz elde edilir.
Zayıf kekleşen bitüm kömür kullanıldığında yakıt yatağında şişme olmamakla
beraber ışıklı alevle yanan katranlı bir gaz elde edilir. Geçirgen yatak
teşekkül ettiği takdirde hava basınçlı olmalı ve gaz akışını sürdürmek için yatak
karıştırılmalıdır. Gaz jeneratörlerinde kullanılacak kömür iyi geçirgenlik için
belirli irilik limitleri arasında üniform ve mümkün Olduğu kadar büyük
reaksiyon yüzey alanlı olmalıdır.
Jeneratör gazının ısı değeri fazla azot
yüzünden düşüktür ve hem gaz hem de hava ön ısıtılmadıkları taktirde hava ile yakıldığında
çok düşük bir alev sıcaklığı verir. Oksijence zenginleştirilmiş hava ve
buharla yapılan jeneratör daha sıcak çalışır, fakat mı fazla ısı buhar
üretimine verilebilir. Oksijen ve buhar ile çalıştırılan jeneratörlerde külün
ergimesi ve jeneratörden cüruf halinde kolayca alınması istenir. Bu tip
jeneratörlerden elde edilen gaz genellikle CO2 yönünden zengin ve
ısı değeri 2000 kCal/m3 kadardır.
Tav fırınlarında veya sıcak kaynak işlerinde kullanılacak su
gazının bazan azotsuz olması istenir. Su gazı jeneratörleri iki kademeli bir
çevrimle çalışırlar. Yakıt yatağı, içinden geçirilen hava ile 1000 °C a kadar
ısıtılır ve bu kademedeki ürünler doğrudan doğruya bacaya verilir. İkinci
kademede, akkor haline gelen yataktan, sıcaklık 900 °C a düşünceye kadar buhar
geçirilir ve ürün, sabit tüketimi kesintili bir üretime bağlamak için şart olan
bir gazometrede toplanır. Yatak sıcaklığı 900°C a düşünce buhar kesilir ve
yeniden hava verilir.
Bu ürüne «mavi» su gazı adı verilir. Kullanılış yerleri sınırlı
olmakla beraber yüksek sıcaklıklar için jeneratör gazından daha uygundur ve
kimyasal endüstrilerde hidrojen kaynağı olarak da kullanılır.
Karbürlü su gazı daha önemli bir yakıttır; fraksiyonlaştırılmış
petrol buharı ile zenginleştirilmiştir. Bu taktirde hava verilmesi esnasında
üretilen jeneratör gazı bir fraksiyon kamarasını ısıtmakta kullanılır.
Fraksiyon kamarası ızgara tuğlalarından yapılan ve 800 °C ta tutulan bir sıcak
odadan ibarettir. Buhar çevrimi esnasında fraksiyon kamarasına girmekte olan su
gazına yağ püskürtülür ve yaklaşıklıkla dörtte üçü değişik metan, etan,
doymamış hidrokarbonlar ve hidrojen karışımlarına ayrışır. Kalan kısım,
genellikle geri alınan katranla ızgara tuğlalarını ısıtmağa yarayan kor meydana
getirir. Kullanılan yağ yaklaşıklıkla 200oC ta kaynayan hafif bir
fraksiyondur. Kok/yağ oranı genellikle ağırlıkça 3/1 dir. Üretilen gaz yüksek
ısı değerlidir ve hava gazına karıştırılarak kullanılabilir. Bu tip jeneratörün
fleksibilitesi yüksektir ve kok yerine yağ kullanmakla gaz üretimi için koklaşabilecek
kömür talebinin düşmesine yardım eder.
Yağ gazı da benzer bir metodla fakat katalitik ayrıştırma gerektirebilen
ağır yağdan yapılır. Bu gaz su buharı ile karışık olabilir ve olmayabilir. Isı
değeri çok yüksektir. Geçmişte hava gazı olarak kullanılmış olmakla beraber A.
B. D. de yerini tabii gaza ve tüp gazına bırakmıştır.
Yüksek fırın gazı demir çelik tesislerinde çok üretilen
düşük kaliteli bir jeneratör
gazıdır. Tozu temizlendikten sonra yüksek tam sobalarında, kuvvet santrallarında,
tav fırınlarında (genellikle kok gazı
ile karıştırılarak «karışık gaz» halinde), hatta elektrik jeneratörlerini
çalıştıran gaz türbinlerinde bile kullanılır. Modern yüksek fırın pratiğinde bu gazın ısı değeri biraz daha düşürülmekle beraber, miktarının çokluğu
dolayısıyla ısı potansiyeli yüksek olduğundan
gerekirse kok gazı ile karıştırılarak gelecekte de kullanılmasına devam edilecektir. Yüksek fırın teknolojisinde yer alan yakıt yağı
enjeksiyonu, oksijenle zenginleştirme ve buhar enjeksiyonu gibi gelişmelerle gazdaki azot azalıp hidrojen artacağından gazın ısı değeri de
yükselebilir.
Kok gazı hidrojen ve metanca zengin, çelik endüstrisinde
bir açlarla kullanılan yüksek ısı değerli bir gazdır. İçindeki metan ayrışarak rejeneratör
kamaralarında is bırakacağından ön ısıtılamaz.
Radyasyon özellikleri çok zayıf olan berrak ve ışıksız bir alevle yanar. Siemens-Martin
fırınları sık sık kok gazı ve katran karışımı ile ısıtılır.
Rafineri gazları petrolün fraksiyonlaşması ile elde edilen
hafif hidrokarbonlardır. Bunlar genellikle C2, C3 ve C4
hidrokarbonlarından ibaret olmakla beraber C3 H8 (propan)
ve C4H10 (butan) normal olarak ayrılır ve «tüp» gazı
olarak satılırlar. Kalıntı küçük miktarlarda olmak kaydıyla değiştirilmeksizin,
büyük miktarlarda ise reform
gazı halinde hava gazına eklenir. Reform işlemi alümina katalizör yardımıyla 850 °C ta kısmî bir yanmadan
ibarettir.
2CH4 + O2 = 2CO + 4H2
Petrolden elde edilen bütan ve propan sıvılaştırılıp basınç
tüplerine doldurularak evlerde, kampinglerde ve gittikçe artan miktarlard;
endüstride (kaynak işlerinde)
kullanılmaktadırlar. Isı değerleri yüksektir ve çok yüksek sıcaklıklı
alevler elde edilebilir.
Uygun yakıcılar kullanmak kaydıyla patlayıcı olmayan bütan-hava
karışımı borularla evlere dağıtılmak suretiyle kullanılabilir.
Hava gazı geleneksel olarak kok-gaz
fırınlarında üretilir fakat genellikle üretilen kokun bir kısmı su gazı veya
karbürlü su gazı haline getirilerek hava gazına karıştırılır. Diğer gazlar da
hava gazına karıştırılabilir, fakat garanti edilen ısı değerinin tutulması ve
karışımın standart yakıcılarda yakılabilmesi gerekir. Hava gazı bir takım
emniyet tedbirleri ve yönetmelikler uyarınca dağıtılır. Bu yönetmelikler
zehirliliği (H2S ve HCN fakat CO değil) ısı değerini kapsar. Evlerde
kullanılan hava gazı endüstride de kullanılabilir, fakat pahalı olduğundan ve
yeteri kadar bulunamadığından genellikle her endüstri kendi gazını üretir.
Kömürün hava gazı olarak kullanılmak üzere tek bir kademede
tam gazsızlaştırılması bir çok metodların başlıca amacı olmuştur. Bunlar
arasında başarılı biri olan ve düşük kalite kömür kullanan «Lurgi» metodu
gelecek için ümitli olabilir.
İnce kömür 1000 °C ve 20 atmosfer basınç altında çalışan
bir jeneratörde oksijen ve buhar karışımı ile reaksiyona sokularak gazlaştırılır.
Ürün gaz CO2 ce zengindir ve yıkanması gerekir. Ayrıca muhtemelen
katranların basınç altında hidrojenlenmesinden meydana gelen % 15 - 20 kadar metan ve diğer hidra
karbonlar ihtiva eder. Yüksek sıcaklıklarda CO2 yüzdesi düşürülebilirse
de külün klinkerleşmesi çalışma sıcaklıklarını sınırlar. Böyle bir sistemin en
büyük üstünlüğü düşük kaliteli kekleşmeyen kömürlerin yüksek kaliteli gaz yakıt
haline çevrilebilmesidir.
Küçük gaz yakıt kaynakları arasında en ilginç olanı, başarı
ile uygulanabildiği taktirde kömür maden işçiliğini azaltabilecek yeraltı
gazlaştırma metodlarıdır. Çalışılamayan ince kömür damarlarına hava veya hava
ve buhar pompalanarak gaz jeneratörlerinde olduğu gibi kömürle reaksiyona
girmeleri sağlanır. Damarın bitişik bir yerinden çekilen gaz karışımı
genellikle fakir bir karışımdır. Buharla birlikte oksijence zengin hava
kullanıldığı taktirde ürün gazın ısı değeri yükseltilebilir. Hava kullanıldığı
taktirde ürün gazın ısı değeri yükseltilebilir. Bu fikri gerçekleştirmek için
ümit verici metodlar bulunmuş olmakla beraber henüz hiç biri büyük çapta
üretime uygulanmamıştır.
Özellikleri ve Kullanılış Yerleri :
Gaz yakıtların tipik analizleri ve ısı
değerleri Tablo - 5 te belirtilmiştir. Gaz yakıtlar başlıca üç gruba
ayrılmaktadır. Petrolden elde edilen düz hidrokarbonların ısı değerleri, daha
çok metandan ibaret olan tabii gaz için 9000 kCal/m3 ten 30.000 kCal/m3
olan bütana kadar değişir.
TABLO – 5
Gaz Yakıtların Tipik Analizleri ve Isı Değerleri
|
Aradaki
farkın nedeni yoğunluktur; gaz halindeki C4 hidrokarbonun yoğunluğu
metandan dört kez daha yüksektir. Bu ısı değerleri Cal/gram'a çevrildiklerinde
Tablo - 6 da belirtilen benzin ve gaz yağına yaklaşırlar.
Üretilen gazlar arasında düşük azotlu olmak üzere
hazırlananların ısı değerleri 3000 - 4000 kCal/m3 -tür ve bunlara
«zengin» gaz adı verilir. Öte yandan ısı değeri 1000 kCal/m3
civarında olan % 50-60 azotlu gazlara «fakir» gaz denir.
Bu üç gruptaki gazların karakteristiklerinin farklı olacağı
ve tesiste bazı ayarlamalar yapılmaksızın birbirlerinin yerini alamayacakları
veya karıştırılamayacakları açıktır. Örneğin tüp gazı ve hava gazı için farklı
yakıcılar kullanılması gerekir. Çelik fırınlarında da kok gazı ve jeneratör
gazı için farklı «portlar» gerekir. Genellikle jeneratör gazının ön ısıtılması
gerektiği halde metan ve hidrokarbonca zengin gazlar fraksiyonlaşma tehlikesi
yüzünden ön ısıtılamazlar.
Gaz yakıtlar endüstride elektrik veya yağlarla serbestçe
rekabet edebilmektedirler. Gaz temizdir ve gerekirse bütün kükürdü alınabilir.
İş yerinde depolama tesisleri, ısıtma donanımı veya buhar enjeksiyonu
gerektirmez. Gazlar büyük bir şiddetle yakılabilirler ve çok yüksek ısıtma
hızlan verebilirler. «Yakıt lânslarında» oksijenli metan veya propan
kullanılmasına çalışılmaktadır. Bu yeni tekniklerle gaz yakımından elektrik ark
fırını şartlarına yakın bir çalışma elde edilmektedir.
Gazların yanma ürünleri artık ısının reküperatörlere
iletimi için bir araçtır ve bu alanda elektriğe göre kesin bir üstünlük söz
konusudur. Gazlar kısmen yakılmakla metallürji fırınlarında oksitlenmeyi
önlemek için redükleyici atmosfer olarak veya şarjın rekarbürizasyonu için
kullanılabilmektedirler.
Gaz yakıtların ısıtma amaçlarıyla kullanılış yerleri
sayısızdır ve evlerden çelik endüstrisine kadar değişir. Elektrik jeneratörlerini
veya lokomotifleri çalıştıran gaz türbinlerinin enerji kaynağı gaz
yakıtlardır. Gaz metallürjik reaksiyonlara girer ve bir çok ağır kimya
endüstrisi kollarının başlangıç noktası olabiliri (ham hidrojen, karbon monoksit
ve metan). Son yıllarda sıvı yakıt endüstrisi bir çok yerlerde gaz
endüstrisinin yerini almış olmakla beraber, ekonomi genişledikçe iki tip
yakıtın da gittikçe bir hızla birlikte kullanılacakları anlaşılmaktadır.
7. SIVI YAKITLAR
Sınıflandırma :
Daha çok yağlar, katranlar ve ziftlerden meydana gelen sıvı
yakıtlar aşağıdaki kaynaklardan elde edilirler :
- Petrol
- Yağlı şist
- Kömür, karbonlaştırma ile
- Kömür, hidrojenleştirme
ile.
Günümüzde sıvı yakıt ihtiyacının büyük kısmı petrolden sağlanmaktadır.
Fakat çok geniş olan yağlı şist rezervlerinin gelecekte önem kazanmaları
beklenebilir. Karbonlaştırmanın sıvı ve katranlı ürünleri, kömür yatakları ve
karbonlaştırma merkezlerine yakın endüstrilerde çok kullanıldıklarından çelik
endüstriside bu yakıtların büyük tüketicilerindendir. Kömürün hidrojenleştirilmesi
daha çok Almanya'da linyitlere uygulanmıştır. Bu metod ekonomik yönden petrolle
ancak büyük güçlüklerle rekabet edebilmekle beraber geçmişte büyük stratejik
önemi olmuştur.
Üretim :
Yer yüzünün her tarafında rastlanan petrol kaynaklarına
gün geçtikçe yenileri eklenmektedir. Çeşitli coğrafî konumlardaki ham petrollerin
bir çok özellikleri ortaktır ve analizleri arasında ancak küçük farklar vardır.
Ortalama analiz şöyledir. C = % 84 ± 3, H = %13 ± l, S = % 3 (max.), N -% 0,5 ve O = % 0,5. Bütün ham petroller,
hidrokarbonlar, parafinler, olefinler,
naftalinler, aromatikler gibi en basit gazlardan en kompleks
mumlara ve bitümlere kadar çeşitli
maddelerin birbiri içinde erimiş karışımlarından meydana gelmişlerdir.
Bununla beraber ham petroller bazı yönlerden farklı
karakterde olabilirler. Parafince yüksek olanlar damıtımda bir parafin kalıntısı,
daha çok aromatiklerden meydana gelenler ise damıtım sonunda asfaltlı veya
bitümlü bir kalıntı verirler. Bazı ham petroller naftalince zengin olabilir;
böylece her sınıflandırma bu üç bileşenin oranlarına dayanır. Çeşitli
bileşenler damıtımla faydalı gruplara ayrılıp endüstride talep edilen farklı
fraksiyonları üretmek hattâ bazı bileşenleri reaksiyonlarla değiştirmek gerektiğinden
bu farklar rafineri endüstrisinde çok önemlidirler. Burada bütün petrollerin
kesin ve sınırlı fraksiyonlara ayrılmış oldukları ima edilmemektedir. Aksine
fraksiyonlar arasında pek çok üst üste binme ve piyasayı doyurmak üzere çeşitli
imkânlar vardır. Fakat piyasa petrolün bileşimi kadar düzenli olmadığından,
ağır hidrokarbonları hafiflere
parçalamak veya hafif moleküllerden ağır moleküller meydana getirmek
(polimerizasyon) için fraksiyonel damıtımdan başka metodlar da uygulanır. Bu
işlemler çeşitli molekül tiplerinin oranlarını da değiştirerek (örneğin uzun
zincir, kısa zincir, dallı ve aromatik halka tipleri) herhangi bir kaynama
bölgesindeki yakıtın özelliklerini de değiştirirler. Benzinde dallı moleküller
oranı yüksekse yüksek oktanlı bir benzin elde edilir.
Tasfiye işlemi petrolün bileşenlerine ayrılmasından
ibarettir ve ilk kademesi basit bir fraksiyonel damıtımdır :
- Tabii gaz; kaynama bölgesi
30 °C ın altında: Bu bileşen genellikle ham petrolün çıkarıldığı yerde
düşük basınç altında ayrılır ve bu işlem ham petrolün manipülâsyon
emniyetini arttırır.
- Benzin; kaynama bölgesi
30-200 °C : Bu bildiğimiz «benzin» dir ve uçak yakıtı (30 - 150 °C),
motor benzini (40 - 180 °C) gibi alt ürünlere ayrılabilir
- Solvent; kaynama bölgesi
120 - 150 °C: Beyaz bir sıvıdır, solvent, temizlik malzemesi ve boya
endüstrisinde kullanılır.
- Gaz yağı; kaynama bölgesi
140-290 °C: Elektrik enerjisi olmayan yerlerde aydınlatma için de
kullanılan bu fraksiyon evlerde kullanılan parafin yağı (140 - 250 °C) ve
demiryolları ile deniz fenerlerinde aydınlatıcı olarak kullanılan yavaş
yanan ağır fraksiyonları da kapsar.
- Gaz üretim yağı; kaynama
bölgesi 180 °C ta başlar ve 350oC ta bir karbon kalıntısı
bırakır. Gaz endüstrisinde karbürleyici olarak ve dizel motorlarında
kullanılır.
- Yakıt yağları; kaynama
noktası 200 °C in üstünde : Bu noktanın üzerinde hafif yağ ve karbon
kalıntısı oluşumunu önlemek için vakum damıtımı gerekir.
- Hafif yakıt yağı; kaynama
noktası 200 °C in üstündedir.
- Ağır yakıt yağı; kaynama
noktası 250 "C in üstündedir.
Hafif ve ağır yakıt yağları özellikle endüstri
fırınlarında, gemilerde ve kazan tesislerinde kullanılır.
- Bu kademeler sonundaki
kalıntı oldukça kalındır; parafin karakterinde ise ek işlemlerle mum
(parafin mumu), vazelin, yağlama yağ ve gresleri; asfalt karakterinde ise
bitümler ve yağlayıcılar verir.
İlk ısıl fraksiyonlama teknikleri yüz yıl kadar önce
aydınlatmada kullanılan hafif parafinlerin üretilmesinde artık ağır yağların
yakılması için geliştirilmişlerdi. 400 - 500 °C arasında kısa süreli bir
ısıtma kömürleşme yapmakla beraber istenen sonucu veriyordu. Daha yüksek
sıcaklıklarda daha çok gaz ürün ve 700 °C in üzerinde de polimerleştirme ile
aromatikler elde ediliyordu.
Günümüzde gazyağından çok benzin üretimi üzerinde durulmakla
beraber, içten yanmalı motorlardaki gelişmelerle yakıt talebi dizel yakıtlarına
kayabilir.
Modern teknolojide reaksiyonlarda daha iyi bir kontrol
sağlayan katalitik fraksiyonlama tekniği kullanılmaktadır. Ürünün sıcaklık,
basınç katalizör ve değme süresi yönlerinden kontrolü mümkündür. Önceleri
katalizör olarak özel hazırlanmış bentonit killer kullanılmakla beraber,
günümüzde çok küçük sentetik alümina-silikat zerrecikleri kullanılmakta ve
sürekli üretim için sıvılaştırılmış yatak (fuidized bed) tekniğine baş vurulmaktadır.
Fraksiyonlama sıcaklığı yaklaşıklıkla 500 °C tır. Kirlenen katalizör çevrim
esnasında biriken kömürün sürekli olarak yakılmasıyla daima yenilenir.
Çeşitli fraksiyonların kalitelerini yükseltmek
için ek işlemler de uygulanabilir. Örneğin benzinin kalitesini yükseltmek veya naftayı
benzine çevirmek için ısıl veya katalitik işlemden ibaret olan «reform» tekniği
kullanılır. Kullanılan katalizörler daha çok platin, alüminyum oksitler, krom
oksitler ve molibden oksitlerdir. Bu tekniğin başlıca amacı yüksek sıkıştırma
oranlı motorlar için iyi vuruntu özellikleri olan benzin üretmektir ve bu ama
dallı hidrokarbonlarla aromatiklerin oranlarını arttırmakla sağlanır.
Katalitik polimerleştirmenin genel amacı, gaz halindeki olefinleri
sıvılaştırmak için olefin moleküllerini ikili veya üçlü gruplar hainde
birleştirmektir. Bu arada sülfürik veya fosforik asit reaksiyonlarına da bas
vurulur. Alkilleştirme işlemi, vuruntu özellikleri çok iyi olan kompleks dallı
moleküller üretmek için olefin ve hidrokarbon moleküllerinin birleştirilmesine
uygulanan özel bir tekniktir. Bu reaksiyonlarda katalizör olarak çeşitli asitler
kullanılır.
Her hangi bir fraksiyon çeşitli malzemelerle yıkamak suretiyle
saflaştırılabilir. Sülfürik asit doymamış hidrokarbonlarla bazı kükürt bileşiklerini
alır. Sodyum hidroksit ve kurşun dioksit kükürt bileşikleri ile reaksiyona
girer ve sülfürik asidi alırlar. Bu işlemler pahalı olduklarından ürünün artan
performans özellikleri bu masrafı haklı gösterecek kadar yüksek olmalıdır. Bu tip
işlemler, örneğin metallürji endüstrisinde yakıt yağındaki kükürdü azaltmak
yönünden ekonomik olmakla beraber, yakın gelecekte büyük çapta ağır yakıt
yağlarına uygulanmaları muhtemel değildir.
Günümüzde yakıt yağı ihtiyacının ancak çok küçük bir kısmı
yağlı şist kaynaklarından sağlanmaktadır. İngiltere'de yakıt yağı endüstrisi
şist madenlerinde başlamıştır. Bu saha 1962 yılına kadar yılda 100.000 ton
üretim ile en büyük şist yağı merkezi olmakla beraber günümüzde artık
kullanılmamaktadır. Elde edilen yağ parafinik olup ilk damıtımdan sonraki
işlemler tamamiyle petroldeki gibiydi. Özellikle A.B.D, ve S.S.C.B. de geniş
yağlı şist rezervleri vardır ve bunların toplamı bilinen petrol rezervlerindi
büyüktür. Eninde sonunda bu kaynaklara baş vurulacağı muhakkaktır.
Sulu kömür katranı, genellikle kömür yatakları veya karbonlaştırma
merkezleri yakınlarına kurulan demir çelik endüstri için çok önemlidir.
Günümüzde karbonlaştırma endüstrisi, kok fırınları ve yan ürün tesisleri
halinde demir çelik endüstrisinin önemli parçalarından biridir.
Katran aşağıdaki fraksiyonlara damıtılabilir :
- Hafif yağlar : Kaynama
noktası 170 °C a kadar olan bu yağlardan
benzol ve nafta elde edilir.
- Karbol yağları : Kaynama
noktalan 170 - 230 °C arasında olan
bu yağlardan fenoller, naftalin, vs., elde edilir.
- Kreozot yağı : Bu yağ 230 -
270 °C arasında motor benzini katranlar
ve asitler verir.
- Antrasen yağı : 270 - 320
°C arasında antrasen vs., verir.
- Kalıntı zift : Ek
işlemlerle sert zift veya pülverize edilebilen kömür katranlı yakıt verir.
Bu ürünlerin bünyelerinde değerli kimyasal maddeler de bulunmakla
beraber bunlara talep sınırlıdır ve örneğin İngiltere'de katranın büyük
bir kısmı Kömür Katran Yakıtı (Coal Tar Fuel C.T.F) adı altında C. T. F. 50, C.
T. F. 100, C. T. F. 200, C. T. F. 250, C.T.F. 300 ve C.T.F.
400 numaraları ile gösterilen bir seri yakıt hazırlanmasında kullanılır.
Bu C.T.F. numaraları yakıtın atomizasyon için (azamî
viskosite 0,25 stoke) yeteri kadar akıcı olduğu °F sıcaklığı gösterir.
C.T.F 50 ve 100, (2), (3) ve (4) fraksiyonlarının bir harmanıdır.
C.T.F. 300 (5) ve (4) ün karışımına çeşitli miktarlarda (3) eklemekle meydana
getirilen bir harmandır ve damıtımın uygun bir noktada durdurulması ile elde
edilir. C. T. F. 200 ve 250 ise C.T.F.300 e (3) fraksiyonu karıştırılması ile
elde edilir. En çok kullanılan harman C. T. F. 200 dür. Bu yakıtların ısı
değerleri yüksek, kül ve kükürtleri düşük, alevleri bol ışıklıdır. Katran çökmesi
tehlikesi dolayısıyla tanklarda veya borularda petrol yakıtları ile karıştırılamazlar.
Son kalıntı olan sert zift çekiçli değirmenlerde
kırıldıktan son pülverize yakıt olarak kullanılabilir. Bütün bu organik kalıntıların
mümkün mertebe yakılmalarının ekonomik önemi açıktır.
Kömürün hidrojenleştirilmesi ile yakıt yağı
üretimi metalürjik yakıtlardan çok motor ve uçak yakıtları üretiminde kullanılmaktadır,
fakat çok yaygın değildir. İşlem, kömürün hidrojenle 200 Atm basınç altında
500° C a ısıtılması ve sonra da damıtılmasından ibarettir. Yakıt yağı ve zift gibi diğer karbonlu
yakıtlara da uygulanabilir.
Sıvı yakıtlarda
özel testler :
Yakıtın çıplak alev karşısında ateşleneceği en düşük sıcaklığa
«parlama noktası» adı verilir. Çeşitli kalitede yakıtlar için minimum parlama
noktalan kanun ve yönetmeliklerle
düzenlenir (örneğin yakıt yağı için 80°C) ve standart aparatlarla standart
tarzda (Pensky-Martin aparatı) ölçülür. Bu test daha çok bir emniyet tedbiri
olarak yapılırsa da şartnameden sapmaları da göstermeğe yarar.
Yakıcılarda ve borularda sıvı yakıtın akma karakterini
belirleyen viskosite standart aparatlarla bir şartname kontrolü olarak yapılır.
Viskosite sıcaklıkla logaritmik olarak değişir ve genellikle geniş bir sıcaklık
bölgesi içinde grafik olarak belirlenir. Redwood Viskometreleri sıcaklığı kontrol edilebilen su ceketi içinde
bir yağ kabından meydana gelirler. Denge şartları sağlandıktan sonra yakıt
kabın dibindeki standart bir orifisten akıtılır ve ilk 50 mililitrenin geçme
süresi saniye olarak ölçülür. Redwood| viskometresinde akış süresi 2000
saniyeyi aştığı takdirde Redwood viskometresi kullanılır. Bu viskometrede
orifis daha büyüktü; ve akış süresi de 10 faktörü kadar küçültülmüştür. Redwood
saniye birimi yaklaşıklıkla 0,25
faktörü ile centistoke birimine çevrilirse de bu faktör tüm sıcaklık bölgesinde
sabit değildir. Yakıt yağlarının viskositeleri 100°F (37,8°C) sıcaklıkta 250 – 700 Redwood (I)
saniyedir. Daha yüksek viskositeli akaryakıtlar genellikle düşük viskositeli
fraksiyonlara parçalanır. Yakıt yağı 3000 saniye viskositede pompalanabilir
fakat atomize edilmeden önce 100 saniye ısıtılmalıdır. Gerekli ısının bir
kısmını atomizasyonda kullanılan buhar sağlar.
Sıvı yakıtlar hacmen ölçülüp satın alındıkları takdirde hacmin
ağırlığa çevrilmesinde yoğunluk tâyini hassas bir kriter sağlar. Yağın
ısıtılması gerekiyorsa özgül ısısı da tâyin edilmelidir.
Özellikleri ve
kullanılış yerleri:
Çeşitli sıvı yakıtların özellikleri Tablo - 6 da
belirtilmiştir. Kükürdün daha çok ağır petrol yağı fraksiyonlarında toplandığı
görülmektedir. Bu bir çok amaçlarda önemsiz olmakla beraber hafif yakıt
alıcıları için çok önemli bir faktördür. Çelik endüstrisinde yakıt yağının en
önemli sakıncası yüksek kükürtlü olmasıdır ve bu yüzden yakıt yağı kömür katran
yakıtlarıyla kolayca rekabet edememektedir. Kül de ağır fraksiyonlarda
toplanmıştır fakat miktarı fırın teknolojisinde sakıncalı olabilecek kadar
yüksek değildir.
Çeşitli fraksdiyonların ısı değerleri birbirine çok
yakındır, hepsi de kömür-katran yakıtlarından ve özellikle kömürden çok yüksektir.
Bu farkların nedeni katran ve kömürün yüksek olan oksijen ve kül yüzdeleridir.
Ağır yağların viskositeleri oldukça farklıdır. Öte yandan
fırın teknolojisinde yakıt viskositesinin üniform kalması fırının çalışmasında
büyük kolaylıklar ve düzen sağlar. Viskosite sıcaklıkla bir miktar
ayarlanabilirse de pratikte çok kritik şartlar altında ısıtma suretiyle
viskosite düzeltme işlemine girişilemez. Yakıt yağı genellikle bir veya daha
çok sıcaklık değerindeki viskositesi ile belirlenir. Standartlarda belirli
viskosite limitlerinden daha dar bir viskosite bölgesi istendiği takdirde
genellikle harmanlama tekniğine başvurulur ve istenen viskosite sağlanabilir.
Çeşitli ülkelerde yakıt yağları için değişik standartlar kullanılmaktadır.
Çeşitli firmalarca satılan kaynakları farklı yakıt yağlarının özelliklerinde
oldukça büyük farklar görülebilir. Örneğin bir yakıt yağı parafinik, diğeri
asfaltik karakterli olabilir ve bunlar özellikle yanmanın son kademelerinde
farklı davranışlar gösterebilirler. Ayrıca görünüş, kül yüzdesi ve külün
karakteri yönünden de farklı olabilirler. Bu tip farklar yakıt yağı bir motor
yakıtı olarak kullanıldığı takdirde özellikle önem kazanır.
Sıvı yakıtların kullanılış yerleri en az gaz yakıtlar kadar
çeşitlidir ve ısıtma, aydınlatma, çelik endüstrisi, motorlar, elektrik ve gaz
üretimini kapsar. Yağ kimya endüstrisinde ham madde olarak da kullanılır. Hemen
hemen gaz kadar temizlik sağlamakla beraber kalın yağ ve katranın taşma ve
sıçrama ile çevreye yayılmaları bir çok tesislerde sakıncalar doğurabilir.
Sıvı yakıt tanklarının ve borularının ısıtılması zorunluğu masraf gerektiren
bir unsurdur; ayrıca kara ve demiryolu tankerleri ile küçük miktarlarda teslimi
iyi bir organizasyon ve kalite kontrol zorunluğu ortaya çıkarır.
Yağ, özellikle oksijence zenginleştirilmiş hava
ile yakıldığında yüksek şiddetli alevler elde edilebilir. Bu yönden ancak zengin
gazlar yağlarla rekabet edebilirler.
TABLO – 6
Bazı Sıvı Yakıtların Özellikleri
|
Öte yandan yağ alevleri bol ışıklı ve yüksek
etkin radyasyonlu oldukları halde, zengin gazlar berrak ışıksız alevle yanarlar ve alevi
ışıklandırmak için katran veya yağ ilâvesi gerektirirler. Kömür katran yakıtları
özellikle bol ışıklı ve yüksek ısı transfer karakteristikli alevler verirler.
Son yıllarda sıvı yakıt tüketimi oldukça
artmış, kömürle gazan geleneksel bazı fonksiyonlarının yerlerini almıştır.
Hattâ ne olursa olsun yakıt talebini hızla karşılamak yönünden yakıt yağı
tüketimi kömürden daha büyük bir hızla artmıştır. Fakat yağ bir yandan örneğin
çelik tesislerinde gazın yerini alırken, öte yandan da aydınlatıcı olarak
hemen hemen tamamiyle ortadan kalkarak yerini önce gaza sonra da elektriğe
bırakmıştır. Çelik tesislerinde yağın üstünlüklerinin başlıca nedenleri,
kritik zamanlarda kömür bulunamazken kolayca elde edilebilmesi ve İkinci Dünya
Savaşını izleyen yıllarda demir çelik endüstrisi yakıt teknolojisindeki
gelişmelerden büyük çapta yararlanmış olmasıdır. Böylece günümüzde yağın durumu
gaza göre büyük bir güç kazanmıştır. Diğer faktörler yanında özellikle tonaj
oksijen kullanımı ile üretim büyük çapta artmış ve endüstri artık yakıt yağı
kullanmaya alışmıştır. Bununla beraber diğer alanlarda yağın gaz ve kömüre
üstünlükleri o kadar açık değildir. Örneğin merkezî konut ısıtma alanında gaz,
yağ ve kokla ateşlenen tesisat arasındaki farklar teknolojik veya ekonomikten
çok ticarî seviyededir.
8. ELEKTRİK ENERJİSİ
Elektrik enerjisi bir yakıt değildir ve bir çok
endüstrilerde yakıt yerine kullanılır.
Güç kaynakları:
Elektrik birçok enerji kaynaklarından üretilebilir :
- Kömür, yağ, turba ve diğer
yakıtların kimyasal enerjilerini yanma suretiyle ısıya, buhar yolu ile
mekanik enerjiye ve bir türbin veya dinamo aracılığı ile de elektrik
enerjisine çevirmek mümkündür.
- Suyun potansiyel enerjisini
kinetik enerjiye, bunu da türbin ve dinamolarla mekanik ve elektrik
enerjisine çevirmek mümkündür.
- Rüzgârın kinetik enerjisi
de buna benzer bir metodla elektrik enerjisine
çevrilebilir.
- Nükleer enerjiden ısı ve
buhar yolu ile elektrik sağlanabilir.
- Elektrolit pillerde ve
yakıt pillerinde kimyasal enerji doğrudan doğruya elektrik enerjisine
çevrilebilir.
İngiltere'de ve kömürün bol bulunduğu endüstri ülkelerinde
metod (1) hakimdir. Modern buhar santrallarında düşük kaliteli pülverize
kömürle 850 °C ve 150 Kg/cm2 basınçta buhar üretilmektedir. Buhar
üretimi saatte 2000 tona yaklaşmaktadır. Bir miktar yaklaşıklıkla saatte 200
ton kömüre eşdeğerdir ve üretim verimi % 88 e kadar yükselmektedir. Modern
kazanlarda yanma gazları yolu üzerinde su boru bataryaları kullanmak ve konveksiyon
ve transferine dayanmak yerine, yanma
odası çevresinde su boruları
yerleştirilerek ön ısıtılmış hava ile yüksek sıcaklıklara yakılan pülverize
kömür alevinin radyasyonu ile çalışılmaktadır. Buhar, aynı mil üzerine
yerleştirilmiş bir jeneratör türbin gurubunda genleştirilir; türbinin alçak
basınç tarafı hemen hemen tam vakumdur. Tüm çevrim verimi % 38 e kadar çıkmakla
beraber ortalama verim çok daha düşüktür ve yükselebilmesi için % 20 verimle
çalışan eski santralların tamamiyle yenilenmelerini beklemek gerekir. Taban
yük santralları adı verilen en verimli yeni santrallar 24 saat süre ile % 80 in
üzerinde kapasite ile çalışmak üzere yapılırlar. Şebekenin zirve yükü bu
fonksiyon için yapılmış veya eski santrallar tarafından karşılanır.
Bol akar sulu dağlık ülkelerde enerji ihtiyacının büyük
kısmı su gücü ile üretilir, fakat zaman zaman kuraklık veya don dolayısıyla
güçlüklerle karşılaşılabilir. Gel-git olayından yararlanarak elektrik üretimi
uzun bir süreden beri akademik olarak işlenmekte ise de bu muazzam güçten
henüz yararlanılmış değildir; ancak Fransa'da ve Mauritius'ta birer tesis
vardır. Bu arada büyük kıt'a nehirlerinden yararlanmaya çalışılmaktadır; bu
fikir özellikle Asya ve Afrika gibi gelişmemiş büyük kara parçaları yönünden
Önemlidir. Bazı yerlerde rüzgâr gücünden yararlanarak küçük çapta elektrik
üretimi başarılmış olmakla beraber, bu metodun büyük çapta gelişebileceği
şüphelidir.
Nükleer enerjiden elektrik üretimi henüz çocukluk çağında
sayılır, İngiltere, A.B.D. ve Kanada'da oldukça yüksek kapasiteli birkaç
nükleer elektrik santralı yapılmıştır ve bu teknolojinin gelecekte gelişme
şansı çok yüksektir. Bu konu gelecek bölümde ayrıntılarıyla ele alınmıştır.
Yakıt pilleri tekniği de laboratuar metodlarından
pek öteye gidememiştir. Bu konu akademik yönden çok çekici olmakla beraber
büyük çapta elektrik enerjisi üretimi için akla yakın bir gelecekte günümüz
üretim teknolojisinin yerini alması beklenemez. Nükleer enerjinin doğrudan
doğruya elektrik enerjisine çevrilmesi bir rüyadır, fakat bir gün
gerçekleşmeyeceği de söylenemez. Isı aracılığını gerektirmeyen bu tip direkt
çevirmeler teorik %100 verimle sağlanabilir ve Carnot çevriminden bağımsızdırlar.
Üretim:
Elektirik bir alternatörde bir iletken sarımlar gurubunun manyetik
alanda döndürülmesiyle üretilir. Rotor adı verilen mile sarılan sarımlar
armatürü meydana getirir. Manyetik alan bir dış kaynaktan doğru akım alan bir
seri elektromağnetle meydana gelir.
Sarımların uçları bileziklerde son bulur ve akım bunlardan karbon fırçalar aracılığı
ile dış devreye alınır.
En basit üreteçte sadece iki kutup, Kuzey ve güney, ve tek
bir sarım bulunur. Bu sarım manyetik alanda sabit açısal hızla bir kez
döndürüldüğünde açık devrede meydana gelen emf (veya-sabit bir yükteki akım)
bir maksimuma çıkar, sıfıra düşer. Minimuma iner ve sarım ilk konumuna
geldiğinde tekrar sıfıra yükselir. Emf nin zamana (t) göre grafiği V = Vm
sin wt eğrisidir (Şekil - 3,). Bu
hareket sadece bir çevrim gösterir.
Üreteç dört kutuplu olduğu taktirde sarımın bir dönüşü iki
çevrimle tamamlar. Ayrıca eşit aralıklı iki çift kutup kullanıldığında
birbirine dik iki sarımla bir sarımdan elde edilen akımın iki katı elde edilir.
Bu taktirde rotor üzerinde bir hayli boş yer kalacağından bu boşluk diğer
sarım çiftleriyle doldurulabilir. İlk; çift 0° ve 90° konumlarında iseler
rotora 30, 120, 60 ve 150° de iki çift sarım daha ilâve edildiğinde üç fazlı
bir devre elde edilir. Her sarım takımının ayrı bir bilezik çifti olur ve
bağlantıların simetrik oldukları kabul edilirse, üç faz birbirinden üçte: bir
çevrim kadar farklı olur. Elektrik dilinde fazlar arasında 120o lik
açı vardır denir (Şekil - 3a).
Pratik elektrik üretiminde üç fazlı sistem kullanılır. Kutuplar
sayısı dörtten çok daha fazla olabilir, manyetik alan genellikle rotorla döner,
iletken sarımlar ise statöre tesbit edilir. Böylece toplayıcı bilezik problemi
basitleştirilmiş olur. Bu sistemin çok değişik şekilleri olmakla beraber burada
ayrıntılarına girmeyeceğiz.
Alternatör saniyede 50 çevrim, yani 50 frekans (A.BD. de 60
Avrupada 50 frekans kullanılır) verecek bir dönüş hızında çalıştırılır. Mekanik
enerjinin elektrik enerjisine çevrim verimi alternatör mühendisliğinin ve
metallürjik meharetin bir fonksiyonudur. Motor ve stator arasındaki boşluk çok
küçük ve üniform olmalıdır Sarımlar dolu bir mil üzerine değil, birbirinden
ince kâğıtla yalıtılmış binlerce ince demir plâkadan meydana gelen bir armatür
üzerine sarılırlar. Üreteç güçleri İkinci Dünya Savaşından önceki 30 MW den
günümüzde 500 MW ve daha yüksek değerlere çıkmıştır.
Doğru akım da benzer şekilde üretilir fakat bilezikler
segmanlı olduklarından akım ancak bir yönde iken toplanabilir. Bu kısma
komütator denir. AC den DC ye veya bir frekanstan difterine geçmek için
motor-jeneratör takımlarından yararlanılır. Bunlarda şebekeden beslenen motor,
istenen karakteristikte akım üreten bir jeneratörü çalıştırır.
Dağıtım :
Elektrik genellikle 12.000 - 20.000 voltta üretilerek
nakledileceği uzaklıklara göre standart yüksek gerilimlerden birine yükseltilir.
Tüketim merkezlerinde de kademeli bir düşümle genel amaçlı en küçük dağıtım
gerilimleri olan 220 volt ve 380 volt elde edilir.
Evlerde kullanılan AC gerilim genellikle 220 volt ve tek
fazlıdır. Bunun dışındaki dağıtım gerilimi üç fazlıdır ve fazların dengeli
yüklenmeleri gerekir. Fazlar şekil - 3 b de görüldüğü gibi «Yıldız» veya
«üçgen» seklinde bağlanabilirler. Bu iki bağlantıda her hangi iki iletken
üçüncüsü için dönüş iletkeni rolü oynarlar. Evlere elektrik dağıtımında
«yıldızın» merkezi topraklanır ve dördüncü bir iletken çekilir. Faz ve nötr
arasındaki normal gerilim 220 volt, iki faz arası gerilim ise 380 volttur.
(Üçgen bağlantıda). Konut şebekelerinde fazların dengelenmesi istatistiksel
olarak yapılır.
220 volt gerilim konutlarda aydınlatma ve ısıtma amaçlarıyla,
laboratuarlarda ve endüstride 3 kW a kadar aparatların çalıştırılmasında
kullanılır. Daha güçlü endüstriyel makinalar 380 voltla çalışır. Endüstriyel
elektrik fırınları üç fazla beslenir, fakat akımların ve böylece ısıtma
etkisinin mümkün olduğu kadar yüksek gerilim oldukça düşük tutulur. Yüksek
akımların iletimi için gerekli büyük kesitli iletkenlerde tasarruf sağlamak üzere
düşümü genellikle fırının bulunduğu yerde yapılır.
Sabit bir enerji tüketimi için, gerilim
yükseldiğinde akım belirli oran içinde düşecek ve iletim kayıpları yer alacaktır.
Düşük gerilim-yüksek akım iletimi büyük kesitli baralar gerektirir, aksi halde
iletkenlerin ergime tehlikesi vardır. Daha çok konutlarda kullanılan 220
voltluk gerilim, öldürücü gerilim değerleri ile yakıcı akım değerleri arasında
bir dengelemenin sonucudur.
Saf dirençli bir devreye tek fazlı bir gerilim
bağlandığında devreden geçen akım her hangi bir anda gerilimle orantılı olacak
ve gerilimle aynı fazda sinüsoidal değişecektir. Böyle bir devrede Ohm kanunu
geçerlidir : Watt = Volt x Amper. Tüm çevrim üzerinden integral alındığında
bulunan etkin gerilim maksimum gerilimin RMS değeri veya 0,707 (= 1/V2) katı,
etkin akım da yine maksimum akımın 0,707 katı olacağından devrenin aldığı güç 1/2 x Voltmax x
Ampermax olur.
Alternatif akım ölçü araçlarında gerilim ve akımların RMS
değerleri okunduğundan saf dirençli devrelerde güç Watt = Volt x Amper (okunan
değerler) formülü ile bulunur.
Endüktif devrelerde akım yine sinüsoidal değişir, fakat
gerilimle eş zaman olmayıp bir çevrimin derece ile belirlenen bir kesri kadar
geridedir. Bu taktirde akımla gerilim arasında q faz
farkı vardır denir ve güç formülü Watt = Volt x Amper x cos q olur.
Devrede kapasite yükleri varsa akım bir 8
açısı kadar gerilimin önünde olur ve güç formülü endüktif devrelerdeki
gibidir. Cos q ya «güç faktörü» adı verilir.
Güç KVA olarak ölçülüp satın alındığı halde KVA x güç faktörü
halinde harcandığından güç faktörünün mümkün olduğu kadar yüksek tutulması
istenir ve gerekirse akımı gerilime göre ilerletip endüktif yüklerin etkisiyle
eş fazlı duruma gerilemesi için devreye kapasitörler eklenir. Büyük elektrik
fırınlarının çoğunda bu tip kapasitör bataryaları kullanılır.
Büyük tüketicilerin çoğu elektrik enerji
ihtiyaçlarının hiç olmazsa bir kısmını kendileri üretirler. Bunun nedeni artık
ısı veya artık gazı değerlendirmek olabilir. Ayrıca enerji kesimlerinde ve
zirve yüklerinde emniyet ve sürekli çalışma sağlayarak tesisin durmasını önler.
Elektrik enerjisinin endüstriyel tüketicilere satış fiyatları çalıştırılan
teçhizatın tip ve karakteristiklerine bağlıdır ve genellikle belirli miktarda
enerji kapasitesinin daima hazır bulundurulması esasına göre mukavele yapılır.
Bu taktirde örneğin elektrik ergitme fırınları kullanılıyorsa enerji tüketimi ancak
sürekli çalışma ile en ekonomik seviyede tutulabilir. Yalnız geceleri enerji
çekildiği taktirde bazan enerji fiyatı düşebilir.
Elektrik enerjisi direnç fırınları, ark ve
endüksiyon fırınları olmak üzere başlıca üç tip fırında kullanılır. Birçok
endüstri kollarında düşük ve orta sıcaklıklarda daha çok direnç fırınları olmak
üzere başlıca üç tip fırında kullanılır. Birçok endüstri kollarında düşük ve
orta sıcaklıklarda daha çok direnç fırınları kullanılır. Bu fırınlar en üniform
ısıtmayı sağlarlar. Ark fırınları çelik endüstrisinde özellikle yüksek alaşımlı
çelik üretiminde kullanılır. Endüksiyon fırınları özel çeliklerle pirinç ve
nikel gibi diğer alaşımların ergitilmesinde kullanılır ve vakum ergitme gibi
çok yüksek kaliteli işlere uygulanabilirler. Elektrik enerjisi genellikle
diğer yakıtların yerini alamayacak kadar pahalıdır ve ancak çok kesin
teknolojik bir üstünlük sağlayacağı taktirde kullanılır.
|
Şekil 3
Elektrik enerjisi kolayca kontrol edilebilir, çok kısa
zamanlarda çok yüksek sıcaklıklar verebilir, kullanılması çok temizdir. Günümüzde çelik endüstrisinde
gittikçe daha çok kullanılması yönünde açık bir eğilim vardır. Elektrik ark
fırınlarının büyük Kikleri birdenbire artmış, çelikhane tesisleri daha geniş
bölgeli çelikler üretmek üzere gazdan elektriğe çevrilmeğe başlanmıştır
9. NÜKLEER YAKITLAR
Giriş :
Einstein'ın izafiyet teorisi atom çekirdeklerinde
depolanmış enerji bulunduğunu gösteren ilk işaret olmuş, fakat nükleer enerjinin
kullanılabilmesine ancak otuz yıl sonra başlanabilmiştir. En iyi bilinen
çekirdek reaksiyonunun, yani uranyum atomunun parçalamasının anlamı budur.
Güneş bünyesinde hidrojen atomlarının füzyonu yer alır. Bu olay yer yüzünde
ancak çok sınırlı Olarak başarılabilmektedir. Bu kısmın amacı bu olayları
anlamak, ortaya çıkan enerjileri hesaplamak ve nükleer enerjinin daha çok
elektrik enerjisi haline çevrilmesini incelemektir.
1) Uranyum Ötesi Elemanlar :
Uranyumun fisyonunu ve bundan nasıl enerji elde
edilebileceğini anlayabilmek için, bilim ve teknolojide yeni bir çığır açan ve «atom devrini» getiren bu bulusun
tarihçesini kısaca incelemek yerinde olacaktır. Fisyonun bulunuşu farklı bir
amaca yöneltilen sistematik çalışmaların beklenmeyen bir sonucudur. Periyodik
cetvel neden 92 elemandan meydana gelmiştir ve uranyum neden son elemandır? En
ağır elemanların radyoaktif olmaları cevaba biraz ışık tutmaktadır; uranyumdan
daha ağır elemanlar var olabilir, fakat bunların bozunum yan ömürleri çok kısa
olduğundan tabiatta bulunmayabilirler; başka bir deyişle çoktan bozunup periyodik cetveldeki elemanlara
dönüşmüşlerdir. Bu düşünce doğruysa uranyum, uranyum-radyum serisi elemanların
ilk elemanı değil, dana geniş bir serinin (uranyum ötesi elemanlar) yok
olmayacak kadar uzun yarı ömürlü ilk elemanıdır. Gerçekten uranyum çok kararlı
bir eleman sayılmaktadır; yarı ömrü o
kadar uzundur ki (bir milyar yıl kadar) büyük bir uranyum parçası bile
radyumun gerektirdiği çalışma tedbirlerini gerektirmeksizin kullanılabilir. Bu
fikir daha yüksek atom numaralı elemanlar yapma imkânını akla getirmektedir.
Fermi gurubu nötron reaksiyonları üzerindeki geniş çalışmalarında (1934) bir elemanın yavaş nötron kapma ile
bir yüksek atom numaralı bir elemana dönüştüğünü görmüşlerdir. Bunun bir örneği
Al-Si reaksiyonudur :
13Al27
+ n ® 13Al28
+ g (gamma enerjisi)
fakat
13Al28 kararsız (radyoaktif) olduğundan bir elektron
atarak (beta bozunumu) kararlı Si atomuna dönüşür :
13Al28
® e + 14Si28
+ (kararlı)
Bu metod uranyuma da uygulanarak «uranyum ötesi» elemanlar
bulunmuştur.
Uranyumun nötronlarla bombardmanından, kimyacılarca
bilinmedikleri için tanınmaları çok güç olan çeşitli ürünler elde edilir. Fermi
gurubu tarafından bulunan bu reaksiyonun gerçekten yer aldığı günümüzde artık
tamamiyle kabul edilmiştir. Uranyumun nötronla reaksiyonundan arka arkaya iki
beta bozunumu ile iki yeni eleman ortaya çıkar :
92U238
+ n ® 92U239 +
g
Bir uranyum izotopu olan 92U239
çekirdeği 23 dakikalık bir yarı ***** beta bozunumuna geçerek «neptünyum» adı
verilen yeni bir elemana dönüşür :
92U238
® e + 92U239
yarı
ömrü 2.3 gün olan Np çekirdeği beta bozunumu ile «plütonyum» verir :
93Np238
® e + 94Pu239
nihayet,
yarı ömrü 24.100 yıl olan Pu, alfa bozunumu ile tabiatta çok az bulunan bir
uranyum izotopu verir :
94PU239
® a + 92U233
Yukarıdaki arka arkaya iki elektron verme reaksiyonları çok
çabuk yer aldıklarından U239 izotopu ile Np239 elemanında bir birikme
sağlanamaz. Fakat Pu239 un yarı ömrü (24.100 yıl) insan ömründe birikme
sağlayabilecek kadar uzundur, ancak tabiatta duyulur miktarlarda bulunabilecek
kadar uzun değildir. Son yıllarda uranyum minerallerinde eser miktarlarda
plütonyuma rastlanmıştır.
Siklotronlarda daha yüksek atom numaralı yeni elemanlar
yapılmıştır. Bunlara «americium» 95Am, «curium» 96Cm,
«berkelium» 97Bk, «californium» 98Cf, vb, adları
verilmiştir. Çeşitli reaksiyonlarla sekiz plütonyum izotopu, sekiz neptünyum
izotopu ve tabiatta bulunanlar da dikkate alınmak üzere on bir uranyum izotopu
yapılmıştır. Bundan başka tabiatta bulunmayan 43, 61, 85, 87 atom numaralı
elemanlar da siklotronda yapılmışlardır. Bunlara sıra ile teknetyum,
promoteyum, astatin ve fransiyum adları verilmiştir. Kaliforniyum 98Cf
den sonra 99, 100, 101, 102 ve 103 atom numaralı elemanların da yapılmaları
başarılmıştır. 103 üncü elemanın adı henüz kararlaştırılmamıştır; bu hususta
A.B.D. ve S.S.C.B. anlaşmazlık halindedirler.
Eski Çin arşivleri en ağır elemanlardan birine işaret etmektedir.
M.S. 1054 te Çin astronomları şimdi «süpernova» adı verilen yeni bir yıldız
gördüklerini bildirmişlerdir. Yıldızın bu astronomlarca verilen «parlaklık
azalma» tablosuna göre 52 günlük bir yarı ömür bulunmaktadır. Bu rakam son
yıllarda gözlenen süpernovaların parlaklık yarı ömürlerine (55 gün) çok
yakındır. Bu yarı ömür, nötron kapma ile meydana gelen çekirdek patlamalarında
çok bulunan kaliforniyum 98Cf254 ün yarı ömrüne atfedilmektedir.
Bu çekirdek 55 günlük bir yarı ömürle kendi kendine parçalanır.
2) Uranyumun
parçalanması : (Fisyon)
Fermi gurubunun çalışmalarında hiç beklenmeyen
yeni bir şey bulunmuştur. 1939 da Hahn ve Strassmann uranyumun nötron bombardımanından
elde edilen belirli bir ürünü incelemişler ve kimyasal yönden bir alkali toprak
elemanı olduğunu bulmuşlardır. 1939 da yapma dönüşümlerde sadece alfa
parçacıklarından daha ağır olmayan parçacıkların ortaya çıktığı fikri iyice
yerleşmişti. Bu nedenle yeni ürünün en ağır toprak elemanı (88Ra) olduğu
farz edilmişti. Daha sonra yapılan gözlemler bu kabulün yanlış olduğunu
göstermiştir : (1) Hahn ve
Strassmann geniş kimyasal araştırmalar sonunda bu ürünün 88Ba değil 56Ba
(baryum) olduğunu bulmuşlardır. Ayrıca radyoaktif olduğunu da görerek yarı
ömrünü ölçmüşler (85 dakika) ve baryumun çok iyi bilinen 56Ba139
izotopu olduğunu göstermişlerdir. (2) Kısa bir süre sonra Meitner ve Frisch
reaksiyon enerjisinin çok büyük (bir karbon atomunun yanmasından elde edilen
enerjinin 50 milyon katı) olduğunu göstermişlerdir. (3) Kütle spektrografı ile
yapılan ayırma işlemlerinde bu yüksek enerjinin sorumlusunun tabiatta çok az
bulunan (uranyumda % 0,7) U235 izotopu olduğu görülmüştür. (4)
Nötronlarla başlayan reaksiyonun sarf edilenden fazla nötron ürettiği
öğrenilmiştir.
Bu buluşlar sonunda Hahn ve Strassmann'ın orijinal reaksiyonu
şu şekli almıştır. 92U235 in nötron bombardımanı altında
periyodik cetvelin orta kısımlarında bulunan iki çekirdeğe ayrıldığını kabul
etmeliyiz. Hahn ve Strassmann bu reaksiyona «fisyon» adını vermişlerdir. Daha
sonraki çalışmalarda orta atom ağırlıklı bir çok çekirdeklerin fisyon ürünleri
olabilecekleri görülmüşse de biz burada
56Ba139 u dikkate alacağız. 92U dan 56Ba
çıkınca kalan pozitif yükün 36 atom numaralı (92 - 56 = 35) bir çekirdeğe ait
olacağını düşünebiliriz. Bu çekirdek «kripton» 36Kr çekirdeğidir.
Fakat bu kabulde orijinal (U235 +
n) kompleksindeki bütün nötronlar dikkate alınmamaktadır. En ağır kararlı kripton izotopunda sadece 86 nükleon
bulunduğuna göre (en hafifinde de 78 nükleon) en az 11 nötron açıkta
kalmaktadır. Bu sonuç fisyon ürünleri arasında serbest nötronların da
bulunduğunu ortaya çıkarmaktadır. Bununla beraber serbest nötronların sayısı
sadece buna dayanarak ortaya konamaz, çünkü fisyon parçaları fazla nötronlar
yüzünden radyoaktiftirler ve ancak bozunum reaksiyonları ile kararlı
çekirdekler haline gelirler. Daha sonra, yapılan araştırmalarda her fisyon
reaksiyonunda ortalama 2,5 serbest
nötron ortaya çıktığı bulunmuştur.
Uranyumun parçalanmasında etkin araç yavaşlatılmış nötronlar
olduğundan, fisyondan çıkan büyük miktarda enerji sadece hızlı nötronların kinetik enerjilerine
atfedilemez. Ayrıca ağır bir çekirdeğin nötron kapmasından açığa çıkan enerji
fisyondan çıkan enerjinin ancak küçük bir kesridir. Buna göre nötron uranyum
çekirdeğinde depolanmış olan enerjiyi açığa çıkaran bir araçtır. Bu enerjinin
patlama mertebesinde yüksek olması çekirdekleri meydana getiren nükleonların
(nötron ve protonlar) bağ enerjileri ile ilgilidir, (Şekil - 4). İki veya daha
çok nükleondan bir kompleks meydana getirmek için belirli bir enerji vermek gerekir.
Tersine bu kompleks orijinal nükleonlara dağıldığında, verilen enerji açığa
çıkar. Buna bağ enerjisi denir. Bağ enerjisi yalnız nükleonlar için değil,
hafif iki çekirdekten ağır bir çekirdek meydana getirmek için de geçerlidir.
Bağ enerjisi periyodik cetvelin ortalarındaki çekirdekler için en yüksek
değerini alır. Buna göre ağır bir çekirdek periyodik cetvelin ortalarındaki iki
çekirdeğe bölündüğünde büyük bir enerji açığa çıkar. Bu enerjinin
hesaplanabilmesi için fisyon parçalarının bilinmeleri gerekir.
|
Şekil 4. Kararlı çekirdeklerde nükleon başına ortalama bağ
enerjisi
Fisyon reaksiyonuna giren başka çekirdekler var mıdır? Yavaş
nötronlar 94Pu139 da fisyon meydana getirir. Uranyum
kadar bol bulunan «toryum» 90Th232 fisyona girmeksizin
bir nötron kaparak U233 haline geçer; bu uranyum izotopu da bir
yavaş nötron kaparak fisyon reaksiyonuna girer. İleride «doğrucu» (breeder)
reaktörlerde Pu239 ve U233 elde edilmesine değineceğiz.
Toryumdan hafif bazı çekirdeklerde yüksek enerjili parçacık reaksiyonları ile
fisyon meydana getirilebilir. Fisyon reaksiyonunun önem kazanmasına sebep olan
bazı özel karakteristikler şunlardır :
a)
Fisyon yeni tip bir
nükleer reaksiyondur.
b)
Fisyon reaksiyonu çok
düşük enerjili «termal» nötronlarla başlamakla beraber, reaksiyondan açığa
çıkan enerji herhangi bir reaksiyondan elde edilen enerjiden çok daha
yüksektir.
c)
Fisyon reaksiyonu
radyoaktif bozunum gibi kendi k> aidine başlamaz, fakat uranyumun nötron
bombardımanı ile istenen anda başlatılabilir.
d)
Uranyum radyumdan çok
daha bol bulunan bir elemandır.
e)
Reaksiyon, onu
başlatan parçacığı yani nötronu meydana getirdiğinden, büyük bir 92U235
kütlesinde ilk çekirdeğin fisyonundan çıkan nötronlarla diğer çekirdeklerin de
fisyona gireceklerini ve böylece reaksiyonun kendi kendine yürüyeceğin,
bekleyebiliriz. Böylece işlem sürekli olacaktır. O halde ideal durumda tek bir
nötron büyük bir uranyum blokunu patlatabilir. Buna «zincir reaksiyonu» denir.
Öte yandan bu tablonun idealleştirilmiş olduğu da unutulmamalıdır.
Meydana gelen nötronlar sistemden kaçmak ve U235 ten başka
çekirdeklerde yutulmak suretiyle reaksiyonu devam ettiremeyecek hale
gelebilirler. Aşağıda bu güçlüklerin nasıl ortadan kaldırılacağı
incelenecektir.
3) Fisyon teorisi :
Çekirdek teorisi ile ilgili ölçmelerde çekirdek
yoğunluğunun hemen hemen sabit (1017 kg/m3) olduğu
bulunmuştur. Buna göre proton ve nötronların sıkışık bir topluluğu akla gelmektedir. O halde bir su damlasını uygun
bir çekirdek modeli sayabiliriz. Bir damlada moleküller karşılıklı çekim
kuvvetleriyle bir arada durur ve damla varlığını korur. Damlanın iç
taraflarındaki moleküller diğer moleküllerle çevrilmiş olduklarından net bir
ortalama kuvvet duymazlar. Fakat yüzeydeki moleküllerin sadece bir ta-,
raflarında başka moleküller bulunduğundan yüzey
molekülleri damlanın içine doğru bir kuvvetin etkisindedirler. Bu
kuvvetler damla üzerinde tıpkı esnek bir zar gibi bir etki yaparlar. Buna
fizikte «yüzey gerilmesi» denir. Bu gerilmenin etkisinde damla en kararlı şekil olan küre şeklini
alır; belirli bir hacım için en küçük yüzeyli cisim küredir.
Çekirdeğin bu modeli çeşitli çekirdek olaylarını kolayca
canlandırabilmemize yardım eder. Bildiğimiz sıvılarda yüzey geril-j damlanın
parçalanmasına engel olabilecek güçte değildir. Bir damla çeşitli nedenlerle
parçalanır veya madde kaybeder. (1) Rastgele ısıl hareketlerle yeteri kadar
enerji alan moleküller buharlaşarak damladan ayrılırlar. (2) Damla tüm olarak
kararlı küre şekli çevresinde titreşebilir ve şartları uygun olduğu taktirde
çok eşit iki parçaya ayrılabilir. Büyük damlalar bu parçalanmaya özellikle
elverişlidirler. Yağmur damlalarının belirli bir büyüklüğün üzerine
çıkamamalarının nedeni budur. Buna karşı çekirdek, yeteri kadar enerji
verildiği taktirde ya parçacık atar veya titreme ile ikiye ayrılır, yani
fisyona uğrar. Özellikle büyük çekirdekler fisyona daha elverişlidirler.
Çekirdeği meydana getiren parçacıkların bağ enerjisi, bir
çekirdek parçalandığı veya daha küçük parçaların birleşmesi suretiyle büyük bir
çekirdek meydana geldiği takdirde açığa çıkacak veya harcanacak enerjilerin
hesaplanmalarında büyük bir rol oynar.
Örneğin 92U235 in nötron bombardımanı
ile fisyonundan açığa çıkacak enerjiyi hesaplayalım.
92U235
+ n ® 56Ba139
+ 36Kr86 + 11ln + Q (Enerji)
Atom ağırlıkları: 92U35
: 235,12 Kütle birimi (K.B.)
56Ba139
: 138,92 Kütle birimi (K.B.)
36Kr36
: 85,94 Kütle birimi (K.B.)
n : 1,009 Kütle birimi (K.B.)
Solda kütle toplamı = 235,12 +
1,009 = 236.129 K.B.
Sağda kütle toplamı = 138,92 + 85,94 + 11 (1,009) = 235,959
K.B.
Kütle farkı = 236,129 - 235,959 = 0,170 K.B.
1 K.B. = 931 Mev (Milyon elektron volt)
Kütle farkı olarak açığa çıkan enerji
Q = 931 x 0,170 = 158,3 Mev.
1 Atom-gram (235,12 gr) U235 teki atom sayısı =
6,02 x 1023
1 Atom-gram U235 ten alınacak enerji - 158,3 x 6,02 x 1023 Mev
1 Mev = 1,6 x 10-6 erg
4,19 x 107 erg = 1,16 x 1Q-6
kWh (Bak: Tablo - 1)
Böylece 1 Atom-gram (235,12 gr) U235
in fisyonundan alınabilecek enerji miktarı

bulunur.
Yukarıdaki hesap çekirdekten elde edilebilecek enerjinin mertebesini göstermek
üzere yapılmıştır. Aslında bu reaksiyon
yer almaz, çünkü bazı fisyon ürünleri fazladan nötron taşırlar. Bu sebeple
fisyon ürünlerinin atom ağırlıkları bilinmedikçe elde edilebilecek enerji de
hesaplanamaz. Şekil - 4 ten de görüldüğü gibi nükleon başına ortalama bağ
enerjisi 60 atom numarası yakınlarında maksimuma çıkmaktadır. Maksimumun iki
tarafındaki çekirdeklerin bağ enerjileri daha düşük olduğuna göre, bunların
birleşmelerinden daha kararlı çekirdekler elde edilebileceği ve enerji açığa
çıkacağı akla gelir. Buna göre hafif çekirdekle “füzyon”, ağır çekirdekler ise «fisyon»
yolu ile enerji verebilirler.
Tabiatta neden hafif çekirdeklerin füzyonla, ağır
çekirdeklerin de fisyonla kendiliklerinden kararlı durumlara gitmedikleri
sorusu akla gelebilir. Böyle bir soru ancak bazı kimyasal reaksiyonlara
benzerlikle cevaplandırılabilir. Örneğin bir hidrojen oksijen karışımı
patlayıcıdır; fakat oda sıcaklığında sanki hidrojen ve oksijen moleküllerini
ayıran bir perde varmış gibi kararlıdır. Bu perde veya engeli aşmak için yüksek
bir sıcaklık, başka bir deyişle yüksek enerjili ısıl hareket çarpışmaları
gerekir. Bu taktirde patlama yer alır ve ısıl hareketlerin enerjisinden çok
daha büyük bir enerji açığa çıkar.
Böyle bir sisteme «metastabil» denir. Fizik ve kimyada bu
engele “aktifleştirme enerjisi” adı verilir. Hidrojen-oksijen karışımı yüksek
sıcaklıklarda patlar. Isıl hareket gerekli aktifleştirme enerjisini sağlayarak
kimyasal reaksiyonun çok daha yüksek olan enerjisinin açığa çıkmasına yardım
eder.
Bir parçacık, örneğin nöron, çekirdek tarafından
yakalanınca parçacığın enerjisi çekirdek içinde ısınmaya benzetilebilen bir;
kargaşalık meydana getirir. Çekirdekteki parçacıklar arasında rastgele alınıp
verilen bu enerji ölçülemeyecek kadar kısa bir süre sonra başka bir parçacığa
geçerek, bir su molekülünün buharlaşma ile damladan ayrılması gibi, parçacığı
çekirdek dışına fırlatabilir. Parçacık yutma-parçacık atma reaksiyonunun bu
mekanizma uyarınca çalıştığı sanılmaktadır. Öte yandan fazla enerji çekirdekten
bir gamma ısını halinde de atılabilir.
Bu fikir çok farklı karakterde olan fisyon olayının
anlaşılmasında da yararlı olabilir. Nötron kapma olayı, başka bir parçacık
atma yerine, damlanın küresel şekil çevresinde titreşime geçmesine sebep
olabilir. Küresel bir damla yüzey gerilmeleri dolayısıyla küçük gerilmelere
karşı kararlıdır. Fakat parçacığın yutulmağı esnasındaki darbe yeteri kadar
şiddetli ise (büyük bir titreşim yapabilecek kadar), damla uzayarak bölünebilir
(fisyon). Fisyon olayının yer alabilmesi için çok belirli bir aktifleştirme
enerjisi sağlanmalıdır. Fakat bu enerji fisyondan elde edilen enerjiden çok
küçüktür.
Fisyonda aktifleştirme enerjisinin bir kısmı nötronun kinetik
enerjisinden, bir kısmı da yutulma enerjisinden sağlanır. Yutulma ihtimalleri
hızlı nötronlardan çok daha yüksek olan termal nötronlar fisyonda çok
önemlidirler. Fakat termal nötronlarla fisyon sadece kararlılık limitleri çok
düşük olan çekirdeklere sınırlanmıştır. Bu çekirdekler U235, U233
ve U239 dur. Teknolojinin mekaniği yönünden, en büyük çekirdeklerin
aynı zamanda en kararsız çekirdekler olması büyük bir talih eseridir. Hızlı not
ronlarla fisyona girebilecek çekirdekler sınıfı bir hayli geniştir. Fakat
enerji yönünden mümkün olan bu tip reaksiyonların ihtimalleri çok düşüktür.
Öte yandan bağ enerjilerine değindiğimizde de gördüğümüz
gibi, hafif çekirdeklerden füzyon yolu ile enerji elde edilebilir. Burada da
bir aktifleştirme enerjisi zorunludur, aksi halde tüm hafif çekirdeklerin
çoktan en kararlı duruma gelmiş olmaları gerekirdi. Füzyonda aktifleştirme
enerjisinin açıklanması çok daha kolaydır. Tüm yüklü parçacıklar için böyle bir
enerji vardır, çünkü Coulomb itici kuvvetleri, parçacıkların, çekirdek
kohezyon kuvvetleri (bunlar ne iseler) etkin olabilecek kadar çekirdeğe
yaklaşmalarını güçleştirir. Aktifleştirme enerjisi özel bir deneyle ölçülür.
Örneğin
3Lİ7
+ p ® a + a
reaksiyonunda 17,2 Mev füzyon enerjisi açığa çıkar. Bu
enerjinin büyüklüğüne rağmen, Coulomb itici kuvvetleri dolayısıyla protonun
çekirdeğe yeteri kadar yaklaşması mümkün
olmadığından reaksiyon yavaş protonlarla başlayamaz.
BENZİNDEN İSTENİLEN ÖZELLİKLER
1)
Uçuculuk
a.
Soğukta yol verme,
b.
Çabuk ısınma,
c.
Akselerasyon,
d.
Yağlama yağını
inceltmeme,
e.
Buhar tıkacı
nokta
nazarlarına göre: seçilir.
Benzin ne kadar çabuk buharlaşırsa yani buharlaşma noktası ne kadar alçaksa
motora o kadar kolay yol verilebilir. Kışın kullanılan benzinin daha alçak
buharlaşma noktasına malik olması icabeder. Buharlaşma noktasının alçak olması
motora yol vermeyi kolaylaştırdığı gibi, motorun çabuk ısınmasını da temin
eder. Normal seyirde çalışan bir motorun emme kanalında ince bir benzin filmi,
kanalın cidarları boyunca silindirlere doğru akar. Yakıtın bir kısmı bu akı;
esnasında buharlaşarak, silindire giren yakıt buharı hava karışımının yanmaya
müsait sınırlar arasında olmasını temin eder.
Motoru hızlandırmak için, ani olarak gaz pedalına basıldığı zaman, yani gaz
kelebeği emme kanalını daha fazla açacak şekilde hareket ettirildiği zaman,
emilen havanın miktarı ve buna uygun olarak ta karbüratörün verdiği yakıt
miktarı artar. Fakat emilen yakıtın ancak bir kısmının emme kanalı boyunca buharlaşmasından
dolayı anı kelebek hareketlerinde silindirlere giren yakıtın miktarı havaya
uymayacaktır. Bu,suretle akselerasyon esnasında motor fakir karışım, yavaşlama
esnasında ise zengin karışım
emecektir. Bu durumun önlenmesi
için karışımın ısıtılması veya
yakıtın buharlaşma noktasının
düşük olması lâzımdır. Karışımın ısıtılması motorun
volumetrik verimini düşürür. Zira
ısıtmadan dolaya hasıl olan genişlemeye
tekabül eden hacim kadar
yakıt buharı hava karışımı silindire az
girecektir.
Modern motorlarda anî kelebek hareketlerinde uygun bir
karışını oranı sağlamak için ekseriya bir akselerasyon pompası kullanılır. Gaz
kelebeğine bağlı bulunan bu pompa gaz kelebeği açıklığı arttırıldığı esnada
emme kanalına ilâveten yakıt gönderir.
Silindir içerisine giren karışımdaki yakıt buharının bir
kısmının silindir cidarı ile temasa
gelerek yoğuşması muhtemeldir. Yoğuşan
bu kısım benzinin
buharlaşma eğrisine ve bilhassa bu
eğrinin % 80 buharlaşma noktasına tabidir. Yoğuşan yakıt zerreleri silindir
cidarları boyunca akarak yağlama yağına
karışır; ve yağın incelerek
yağlama özelliklerinin bozulmasına amil olur.
Buhar
Tıkacı
Benzin deposu ile karbüratör arasındaki seviye farkının
fazla olmadığı hallerde benzin borusu içerisinde benzinin buharlaşması yakıtın
pompası tarafından emilmesine mani olur. Buna buhar tıkacı denir. Bilhassa buharlaşma noktası alçak olan
benzinler, sıcak yaz mevsimlerinde buhar tıkacı olayını tacil eder. Mamafi
bugün, buhar tıkacı olayı yakıt mühendislerinden ziyade motor konstrüktörleri
tarafından düşünülmesi gereken bir meseledir ve yakıt deposuyla karbüratör
arasındaki seviye farkını arttırarak, daha geniş benzin borusu kullanarak ve bu
boruları seyir ve vantilatör rüzgarı ile soğutarak önlenebilir. Buhar tıkacı
yapmaması için benzinlerde müsaade olunan azami buhar basıncı 37,5°C de 0,8 ata
dır (Reid buhar basıncı).
2) Reçine teşekkülü
Olefin sınıfı benzinler reçine teşekkülüne daha çok
müsaittir. Zira bunlar depo edildiği tanklarda oksijenle birleşerek çöküntü
yaparlar. Bu çöküntüler karbüratör memelerinin tıkanmasına sebep olur. Bilhassa
uzun zaman bekleyen benzin bu bakımdan daha fena durumdadır. Benzinin içindeki
reçine miktarı normal benzinlerin ne kadar beklemiş olduğu hakkında sar.h bir
fikir verir. Benzinin içindeki reçine nisbeti 5 mg/100 cm3 den küçük
olmalıdır.
3) Korrozyon
Yakıtın bünyesinde bulunan kükürt, yakıtın korrozyon hassası hakkında bir kriterdir. Bilhassa
yanmadan sonra meydana
gelen kükürt oksitleri yine yanma esnasında meydana gelen su
buharı ile birleşerek
korrozyona yol açan asit sülfirik yapar. Bu sebepten yakıtın
terkibindeki kükürdün % 0,10 dan fazla
olmaması istenir.
Aşağıdaki
cetvelde Amerikan Hükümeti
Şartnamelerinde ticarî benzinden
istenilen özellikler verilmiştir.
% 10 un
uçuculuğu 75°C
% 50 nin uçuculuğu 110°C
% 90 nın uçuculuğu 190°C
Bakiye % 2
Reid buhar basıncı
0,8 ata (37,5°C de)
Reçine 2-5
mg/100 cm3
Kükürt %
0,10
DİESEL YAKITLARINDAN İSTENİLEN ÖZELLİKLER
Diesel yakıtlarından istenilen
özellikleri de benzinde olduğu gibi aşağıdaki bakımlardan sıralamak mümkündür.
1) Vuruntu
Diesel yakıtlarının vuruntu
yapmamaları için küçük tutuşma gecikmeline malik olması gerekir. Bunun için
Seten sayılarının yüksek olması icabeder.
2) Yol verme
Çabuk buharlaşan ve tutuşma
noktası alçak olan yakıtlar yol vermeyi kolaylaştırır. Maalesef uçuculuğu
arttıkça yakıtın tutuşma
noktası da yükselir. Bu bakımdan Diesel motorlarında uçuculuk ile
Seten sayısı özelliği bağdaştırılamaz. Bunun için bu iki özelik arasında bir kompromi yapmak gerekir.
3) Duman ve koku
Eksoz gazlarının issiz ve kokusuz
olması için yakıtın silindir içersinde iyice buharlaşması ve hava ile iyice
karışması icabeder. Bu sebepten Diesel motorlarında kullanılacak olan
yakıtların aynı zamanda kolay buharlaşabilecek özellikte olması şayanı arzudur.
4) Korrozyon ve
aşınma
Yakıtın içindeki anorganik
maddeler ve kükürt aşınmayı artırır. Anorganik maddeler, yanmadan sonra kül
halinde kalarak silindirin, supap yuva ve burçlarının aşınmasını tacil ederler.
5) Kullanma
kolaylığı
Parlama ve akma noktaları bir yakıtın kullanma
kolaylığını ve emniyetini tayin eder. Parlama noktası, yakıtın hava ile
birleşerek patlayıcı bir karışım teşkil edecek derecede buharlaştığı sıcaklıktır.
Akma noktası, donmuş
vaziyette bulunan yakıtın içinde bulunduğu kaptan dökülebilecek hale geldiği
sıcaklıktır.
Buna göre, parlama
noktası yangın tehlikesini azaltmak bakımından yüksek, akma noktası da doldurup
boşaltmanın veya motorda depodan pompaya getirmenin kolaylığı bakımından düşük
olmalıdır.
6) Anilin noktası
ve Diesel indisi
Diesel yakıtlarının tutuşma
özellikleri bazen Disel İndisi ile
de verilir. Bilindiği veçhile Diesel motorlarına en uygun yakıtlar parafin
sınıfından olanlardır. En az uygun olanlar ise aromatlardır. Anilin aromat
sınıfı bir hidrokarbürdür; ve çok alçak sıcaklıklar da bile diğer cins aromatlarla
karışabilir. Bu sebepten çok defa, anilinin verilen bir yakıt içersinde tamamen
erime sıcaklığı, Diesel yakıtlarının tutuşma özelliğini tayin eden bir kriter olarak
kullanılır. Bu maksat için Diesel indisi olarak adlandırılan bir sayı tarif
edilir.

Dİ =
olarak kabul edilir.
Burada:
Dİ = Diesel İndisi.
APİ derecesi = 60oF daki Baume derecesidir.
Aşağıda Amerikan şartnamelerine uygun bir Diesel yakıtının özellikleri
verilmiştir.
% 10 buharlaşma noktası 185-210°C
% 90 buharlaşma noktası 235-238°C
Seten sayısı 40-65
APİ derecesi 40-46
Baume
Özgül ağırlık 0,825-0,797
Kükürt (Ağırlık) %
0,04-0,1
Kül 0,00
0 yorum:
Yorum Gönder