Doğa
Tabiat, çevre, maddesel dünya ya da evren. Doğa; kendini
sürekli olarak yenileyen ve değiştiren, canlı ve cansız maddelerden oluşan
varlıkların hepsini kapsar.Beşeri faktörler etkin değildir. Madde ve enerji
unsurlarından oluştuğu kabul edilir.
Çevre
Çevre
insanların ve diğer canlıların yaşamları boyunca ilişkilerini sürdürdükleri ve
karşılıklı olarak etkileşim içinde bulundukları, fiziki, biyolojik,
sosyal,
ekonomik
ve kültürel ortam. Yani kısaca canlı varlıkları etkileyen dış tesirlerin tümüne
çevre denir.Çevre geleceğimiz icin çok önemli katkılarda bulunur.Eğer çevremizi
kontrol altında tutamazsak, bu bizim için ilerde pişman olunacak bır duruma
gelir.
Yaşam ve çevre birbirlerine bağlı iki önemli yaşam çerçevesidir.
Böylece çevremizi temiz tutmuş oluruz.
Madde
Madde,
boşlukta yer kaplayan (hacim), kütlesi, eylemsizliği olan tanecikli yapılara denir.
Kendi çapında saf madde ve saf olmayan madde (karışım)
olarak ikiye ayırdığı zaman saf maddeleri elementler
ve bileşikler
oluşturur. Saf maddenin belirli özellikleri vardır ve bu özellikleri hiç
değişmez. Tam saf madde yok gibidir. Bir madde içinde bulunan yabancı maddeler,
kimya
usulleri ile anlaşılmayacak kadar az olunca, bu maddeye, saf denir. Saf süt demek, kimya
bakımından doğru bir söz değildir. Çünkü süt belli özellikler taşıyan tek bir
madde değildir.
Karışımları ise homojen ve heterojen olarak incelemek gerekir. Maddenin şekil almış
haline cisim
denir.
Maddede daima değişiklikler olduğunu bilmekteyiz. Maddede meydana gelen
değişikliklere olay denir. Bu ise genel olarak fiziksel ve kimyasal
olmak üzere ikiye ayrılır:
Atomların çekirdeklerinde değişmeler, parçalanmalar
olduğu, radyoaktif
denilen elementlerden
anlaşılmaktadır. Atomların
ortasında bulunan çekirdeklerin bu parçalanmasında, bir elementin başka bir
elemente dönüştüğü anlaşılmıştır. Ayrıca, Albert Einstein'in
izafiyet kuramına göre
madde ve enerji
birbirine eşdeğerdir. Bu sebeple madde enerjiye, enerji de maddeye
dönüştürülebilir. Mesela bir uranyum çekirdeğinin veya başka bir ağır atom çekirdeğinin
ikiye ayrılmasıyla meydana gelen çekirdek bölünmesinde madde enerjiye dönüşür.
Bileşik cisimlerde olduğu gibi, elementler de hep değişmekte, bir halden başka
hale dönmektedir.
Enerji
Enerji, bir cisim ya da sistemin iş yapabilme yeteneği,
"yaratılan güç" anlamındadır. Doğrudan ölçülemeyen bir değer olup
fiziksel bir sistemin durumunu değiştirmek için yapılması gereken iş
yoluyla veya enerji türüne göre değişik hesaplamalar yoluyla
bulunabilir. Sözcük, Eski Yunan dilindeki εν = içinde ve εργον = iş
kelimelerinden türemiştir, bu açıdan anlam olarak 'işe dönüştürülebilen' bir
şey olduğu söylenebilir. Fizikte kullanılmaya başlamadan önce genel anlamda güç
kelimesi yerine kullanılmaktaydı. Enerjinin başka bir tanımı ise, iş ailesinden
olup bir fiziksel sistemin ne kadar iş yapabileceğini ya da ne kadar ısı değiş
tokuşu yapabileceğini belirleyen bir durum fonksiyonudur. Birimi, iş birimi ile
aynıdır. (N.m=J)
Albert Einstein kütle ile enerjinin eşdeğer
olduğunu çok bilinen E=mc² formülü ile göstermiştir. Enerji korunumlu bir
büyüklüktür aynı zamanda biçim değiştirebilir. Bunun en sıradan örneği Hidroelektrik Santrallarında elektrik
enerjisine dönüştürülen, suyun potansiyel
enerjisidir. Bu dönüşüm işlemi pratikte birebir olamaz, kayıplar
oluşur. Enerji korunumlu bir büyüklük olmasına rağmen diğer biçime
dönüştürülemeyen ve dolayısıyla ısı olarak etrafa yayılan enerji, teknik
terimle kayıp olarak nitelendirilir. Enerjinin korunduğunu ilk gösteren James Prescott Joule' dur. Joule, deneyinde m
kütleli bir cismi, bir makaraya bağlayarak belirli bir yükseklikten aşağıya
bırakmıştır. Makara aynı zamanda termal olarak yalıtılmış bir ısı kutusunun
içindeki çarklara bağlıdır. Cisim aşağıya indikçe kutunun içindeki çarklar
döner ve içerdeki sıvının sıcaklığını ölçen termometrede ΔT kadar bir artış
gözlemlenir. Isı kutusunun özısısına ve makaranın sürtünmesine harcanan enerji
bu dönüşümdeki kayıplar olarak varsayılırsa, enerjinin biçim değiştirebildiği
ve korunumlu olduğu bu sayede gösterilmiş olur.
== Enerji birimleri==Enerji kullanıldığı yerlere göre
farklı birimlerde ele alınır.
*Newton metre (Nm); 1 Nm =kg m2/sn2 *Joule (J); 1 Nm = 1 J *Kalori (cal); 1 J = 0.239 cal, 1 cal=4,18 J, 1 kcal=4184 J*Elektronvolt (eV)*British Thermal Unit (BTU); 1 BTU=1,055 J, 1 kWh=3412 BTU, 1 BTU=0.0002931 kWh*Watt-saat (Wh) 1Watt hours (Wh) = 3,600 J , *Kilo Watt-saat (kWh)1 kWh = 1,000 Wh , 1 kWh = 3,600,000 J *erg (Yunanca ergon: iş) 1 erg= 1 g cm2 s−2, 1 erg = 1.0×10−7 J.* Foot - pound (ft lb), 1 ft lb = 1.356 Nm *litre-atmosfer (l.atm) ENERJİ TÜRLERİEnerji çeşitli şekillerde bulunabilir. Fakat bu şekillerin tamamı iki ana başlığa indirgenebilir. Bunlar kinetik enerji ve potansiyel enerjidir.#Potansiyel enerji: Bir nesnenin konumundan dolayı,diğer nesnelere bağlı olan enerjisidir.Depolanmış enerji Isı sebebi ile oluşan enerji olup, aslında molekül ve atomların kinetik enerjisi olarak da adlandırılır.#Yer çekimi Potansiyel Enerjisi: Bir kütle, bulunduğu yerden düşey konumdaki alt bir noktaya göre yüksekte ise, sahip olduğu enerjiye Yer çekimi Potansiyel Enerjisi denir##Isı (Termal) Potansiyel Enerji: Kömür, petrol, linyit, doğalgaz gibi yakıtların yakılmasıyla ısı enerjisi ortaya çıkmaktadır. Elde edilen ısı enerjisi ilk önce türbinler yardımıyla mekanik enerjiye, daha sonra da jeneratörler yardımıyla elektrik enerjisine dönüştürülebilmektedir. Evlerimizde, kışın ısınmak, mutfak ve banyoda sıcak su elde etmek, yemek pişirmek için ısı enerjisinden sıkça faydalanmaktayız.##Elektrik Potansiyel Enerjisi: Elektrik yüklemesi sebebi ile ortaya çıkan enerjidir.Yüklenmiş partiküllerin hareket enerjisidir.##Kimyasal Potansiyel Enerji: Kimyasal tepkime sonucunda ortaya çıkan enerjiye kimyasal enerji adı vermekteyiz. Günlük hayatımızda sıkça kullandığımız pil ve aküler kimyasal enerjiyi elektrik enerjisine dönüştüren düzeneklerdir. Pil ve akülerde elektrik enerjisinin depolanması kimyasal yöntemlerle yapılmaktadır. Kimyasal enerji; mekanik, ısı ve ışık enerjisine dönüştürülebilmektedir.##Nükleer Potansiyel Enerji: Atom çekirdeklerinin kararsızlığı nedeni ile oluşan enerjidir. Bu durumdaki nesne, elektromanyetik dalga veya ışık yaydığı için yayınım enerjisi olarak da adlandırılır. Atom çekirdekleri tarafından depolanmış enerjidir.##Manyetik Potansiyel Enerji:##Elastik Potansiyel Enerji:#Kinetik enerji: Hareketin sebep olduğu enerjidir.##Mekanik Enerji: Faydalı iş yapabilen hareket enerjisidir. Hareket enerjisi (kinetik enerji) bir iş yaptığında mekanik enerji olarak ortaya çıkmaktadır. Elektrik santrallerinde türbine çarpan suyun mekanik enerjiye dönüştüğü gibi pense ile kablo keserken, tornavida ile vida sıkarken vb. durumlarda da mekanik enerji üretilmiş olmaktadır. Elde edilen mekanik enerji ile her hangi bir iş yapılabileceği gibi elektrik enerjisi de üretilebilmektedir...
*Newton metre (Nm); 1 Nm =kg m2/sn2 *Joule (J); 1 Nm = 1 J *Kalori (cal); 1 J = 0.239 cal, 1 cal=4,18 J, 1 kcal=4184 J*Elektronvolt (eV)*British Thermal Unit (BTU); 1 BTU=1,055 J, 1 kWh=3412 BTU, 1 BTU=0.0002931 kWh*Watt-saat (Wh) 1Watt hours (Wh) = 3,600 J , *Kilo Watt-saat (kWh)1 kWh = 1,000 Wh , 1 kWh = 3,600,000 J *erg (Yunanca ergon: iş) 1 erg= 1 g cm2 s−2, 1 erg = 1.0×10−7 J.* Foot - pound (ft lb), 1 ft lb = 1.356 Nm *litre-atmosfer (l.atm) ENERJİ TÜRLERİEnerji çeşitli şekillerde bulunabilir. Fakat bu şekillerin tamamı iki ana başlığa indirgenebilir. Bunlar kinetik enerji ve potansiyel enerjidir.#Potansiyel enerji: Bir nesnenin konumundan dolayı,diğer nesnelere bağlı olan enerjisidir.Depolanmış enerji Isı sebebi ile oluşan enerji olup, aslında molekül ve atomların kinetik enerjisi olarak da adlandırılır.#Yer çekimi Potansiyel Enerjisi: Bir kütle, bulunduğu yerden düşey konumdaki alt bir noktaya göre yüksekte ise, sahip olduğu enerjiye Yer çekimi Potansiyel Enerjisi denir##Isı (Termal) Potansiyel Enerji: Kömür, petrol, linyit, doğalgaz gibi yakıtların yakılmasıyla ısı enerjisi ortaya çıkmaktadır. Elde edilen ısı enerjisi ilk önce türbinler yardımıyla mekanik enerjiye, daha sonra da jeneratörler yardımıyla elektrik enerjisine dönüştürülebilmektedir. Evlerimizde, kışın ısınmak, mutfak ve banyoda sıcak su elde etmek, yemek pişirmek için ısı enerjisinden sıkça faydalanmaktayız.##Elektrik Potansiyel Enerjisi: Elektrik yüklemesi sebebi ile ortaya çıkan enerjidir.Yüklenmiş partiküllerin hareket enerjisidir.##Kimyasal Potansiyel Enerji: Kimyasal tepkime sonucunda ortaya çıkan enerjiye kimyasal enerji adı vermekteyiz. Günlük hayatımızda sıkça kullandığımız pil ve aküler kimyasal enerjiyi elektrik enerjisine dönüştüren düzeneklerdir. Pil ve akülerde elektrik enerjisinin depolanması kimyasal yöntemlerle yapılmaktadır. Kimyasal enerji; mekanik, ısı ve ışık enerjisine dönüştürülebilmektedir.##Nükleer Potansiyel Enerji: Atom çekirdeklerinin kararsızlığı nedeni ile oluşan enerjidir. Bu durumdaki nesne, elektromanyetik dalga veya ışık yaydığı için yayınım enerjisi olarak da adlandırılır. Atom çekirdekleri tarafından depolanmış enerjidir.##Manyetik Potansiyel Enerji:##Elastik Potansiyel Enerji:#Kinetik enerji: Hareketin sebep olduğu enerjidir.##Mekanik Enerji: Faydalı iş yapabilen hareket enerjisidir. Hareket enerjisi (kinetik enerji) bir iş yaptığında mekanik enerji olarak ortaya çıkmaktadır. Elektrik santrallerinde türbine çarpan suyun mekanik enerjiye dönüştüğü gibi pense ile kablo keserken, tornavida ile vida sıkarken vb. durumlarda da mekanik enerji üretilmiş olmaktadır. Elde edilen mekanik enerji ile her hangi bir iş yapılabileceği gibi elektrik enerjisi de üretilebilmektedir...
BÜYÜK EVREN
GÖKADALAR
GALAKSİLER
"Işık
yılı" dediğimiz astronomi birimi, ışığın bir dünya yılı süresi içinde
katettiği mesafedir. Bu da, bizim naçiz metrik sistemimizle 9.5 trilyon
kilometre demektir... Gökadaların kendi çapları kabaca yüz bin ışık
yılından başlayıp bunun beş altı katına kadar uzanabilir... Gökadalar arası
uzaklıklara gelince: En yakın komşumuz olan M31 Andromeda gökadası bizden
"yalnızca" 2.9 milyoncuk ışıkyılı uzaklıkta -- yani bize çok
yakındır!!...
Bunlar,
çevresini onbinlerce yıldır "iki mızrak atımı... tee şu tepeciğin
ardı" gibi kavramlarla algılamış ilkel dünyalı yaratığın kolay kolay akıl
erdirebileceği büyüklükler değildir...Evrenin her yöresine dağılmış durumda
irili ufaklı bütün gökadalar, çekim gücüyle kümeleşmiş yıldızlar, daha küçük
diğer gök cisimleri, dev gaz bulutları, yıldızlar arası toz ve gazlardan
oluşmuş dev kitlelerdir. İçerdikleri yıldız sayısı, yüzbinlerle ölçülebilecek
kadar mütevazi; yada milyarlarla ifade edilecek, aklın alamayacağı kadar çok da
olabilir. Kendi aralarında "üstküme" yada "süperküme"
diyebileceğimiz şekilde gruplaşmalar da söz konusudur.
Gökbilimciler
gökadaları biçim ve görünümlerine göre sınıflıyorlar. Düzensiz biçim gösteren
gökadalar genelde genç yıldızlar, toz ve gazlardan oluşurken; sarmal biçimli
gökadaların ağırlıklı olarak orta-yaşlı yıldızlar ile gaz ve toz bulutlarından
oluştuğu görülür. Bu tür gökadalar disk şeklinde olup, dönerken uçlarından dışarı
doğru birer kol vermek eğilimindedir.
Bir
sonraki sınıf ise elips biçimindeki gökadaları içine alır. Bunlar başlıca yaşlı
yıldızlardan oluşurken, gaz ve toz miktarı da belirgin derecede azdır. Çok
değişik şekiller alabilirler. Yuvarlak, yassı, yada uzamış silindirik yapıda
olabilirler.
Bizim
gökadamıza, biliyorsunuz, "Samanyolu" adını veriyoruz. Bir önceki
sayfada bu sözcüğün kökeni üzerinde durmuştuk...
Evreni
oluşturan milyarlarca gökadadan biri olan Samanyolu gökadamız, en son
kestirimlere göre 200-400 milyar yıldız ve tabii binlerle ifade edilen
sayılarda bulutsuya (nebula) evsahipliği yapıyor. Tipik bir sarmal gökada
örneği olan Samanyolu gökadasının, merkezde bir çekirdek bölgesi ve onu
çevreleyen spiral kolları olduğu biliniyor.
12
milyar yılı aşan yaşına karşın oluşumunu halâ sürdürüyor. 12 milyar yıl...
Tıpkı mesafe kavramlarında olduğu gibi, onbinlerce yıldır zamanı birkaç
kuşaklık insan ömrü ile tanımlamaya alışmış Dünyalı ilkel yaratık için yine
kavranması çok zor bir zaman dilimi...
Doppler
etkisi karşılaştırmaları ile, bütün gökadaların evrende birbirlerinden hızla
uzaklaşmakta oldukları sonucuna varılmıştır. Bu saptama, tabiatıyla, evrenin
başlangıcına ilişkin "Büyük Patlama" kuramını destekler niteliktedir.
KARA DELİKLER
Kimi
bilim adamları hemen yanıbaşımızda, yani kendi Samanyolu gökadamızın içinde
bile bir Kara Delik var olduğu kanısındalar... Korkutucu bir düşünce...
Kara
Delikler nasıl oluşuyor? Dev bir yıldız, kendi çekim gücü etkisiyle kendi
merkezine çöküşerek inanılmaz yoğunlukta bir gökcismine dönüşür. Artık öyle
karşı durulmaz bir çekim gücüne sahiptir ki, yakınına gelen hertürlü maddeyi
kendine çeker; hatta ışığı bile hapseder. Nitekim, kara delikleri göremez;
varlıklarını ancak çevreleri üzerindeki etkileri ile saptarız.
Günümüzdeki
gözde kuram, kara deliklerin "yakıt" ının, buraya çekilen yıldızlar,
gaz bulutları ve yıldızlararası toz olduğu şeklinde... Kara deliğin içine
emilen gaz, bir hortuma yakalanan her türlü maddenin tipik davranışı içindedir.
Yani, dönerek içeri çekilirken, giderek hız kazanır.
İşte,
Hubble Uzay Teleskopu, spektroskopi ölçümleri yaparak, gazların kara delik
ağzındaki dönüş hızını ölçebilmiştir. Bu hız, kara delikten kara deliğe
farklılık gösterdiği için, artık her birisinin karakteristik imzası sayılmaktadır.
Bu
hız ölçüldüğünde, o kara deliğin kütlesini hesaplama olanağı doğmaktadır.
Örneğin, Başak (Virgo) Burcunda, bize 50 ışıkyılı uzaklıktaki M87 gökadasının
merkezinde yaralan kara deliğin kütlesi, güneşimizin 3 milyar katı olarak
hesaplanmıştır!!
Kara
deliklerin incelenmesinde özellikle X-ışınları ile yapılan gözlemler daha
verimli olmaktadır. Çünkü X-ışınları, gaz ve toz maddeleri içinde görsel ışığa
kıyasla çok daha kolay hareket eder. Yine Hubble Teleskobu aracılığı ile
gerçekleştirilen X-ışın gözlemleri, evrende gerçekleşen dev gök olaylarının
pekçoğunun kara deliklerin varlığına bağlanabileceği düşüncesini doğurmuştur.
SÜPERNOVALAR
Büyük
bir patlama ile kütlesinin büyük bölümünü yitiren dev parlak yıldızlara
"süpernova" adı verilmiştir. Bir süpernova patlamasının ilk on
saniyesi içinde, bizim güneşimizin 10 milyar yılda ürettiğine eşit miktarda
enerji ortaya çıkar... Yine bu on saniye boyunca, olayın içinde gerçekleştiği
gökadanın ürettiği toplam enerjiden bile yüksek bir enerji miktarıdır bu...
Süpernovalar,
yıldız oluşumunu, özellikle de yarattığı yüksek basınçla büyük kütleli
yıldızların oluşumunu tetikleyen mekanizmalardan en önemlisidir. Bu büyük
kütleli yeni yıldızlar da gün gelecek yeni süpernova oluşumlarına yol
açacaktır.
Başka
bir deyişle, çevreleri üzerindeki bütün yıkıcı etkilerine rağmen, süpernovalar
ve gökadalar arası çarpışmalar, yeni yıldız oluşumlarının -- yani bir bakıma
evrenin sürekliliğinin baş kaynağıdır. Ne var ki, bunu söyledikten sonra,
bundan trilyonlarca yıl sonra gerçekleşecek hazin bir tabloya da işaret etmemiz
gerekir:
Bir
zaman gelecek, tüm yıldızlar yakıtlarını tüketerek ölmeye başlayacaklardır...
Bunlar kendi içlerine çökerek kara delikler oluşturacak, izleyen 10 üstü 122
yıl boyunca kara deliklerden çevreye radyasyon (Hawking Işıması) yayılacak...
Daha sonra evren dev kara deliklerin buharlaşmasına sahne olacak... Kuantum
kuramına göre, herşeyin sonunda, evrendeki en kararlı madde olan demir atomları
küçük kara delikler oluşturacak ve bunlar da Hawking ışımasıyla buharlaşacak.
Evrenin tek bir hakimi kalacak: KARANLIK.
Herneyse...
Evren
ilk oluşumunda, çok büyük oranda hidrojen ve az miktarda helyumdan oluşuyordu.
Daha ağır elementler, yıldız adını verdiğimiz dev nükleer fırınlarda; en
ağırları ise büyük kütleli yıldızların süpernova olarak patlamasıyla oluştu.
Bir yıldızın içindeki sıcaklık ve basınç, demirden ağır elementlerin oluşumuna
yetecek enerjiyi sağlayamaz. Bu elementler, ancak, çok yüksek enerjinin ortaya
çıktığı süpernova patlamalarında oluşabilir.
Kısacası, naçiz bedenlerimizi oluşturan ağır elementler, örneğin kalsiyum ve karbon, evrenin bir yerlerindeki uzak süpernova patlamalarının ürünü... Bizler gerçek anlamda yıldızların çocuklarıyız...
BULUTSULAR
NEBULA'LAR
Bulutsu
adı verilen dev oluşumlar, yıldızlararası toz ve gaz bulutlarıdır. Bunlardan
görülebilir olanları, bu özelliği yakınlarında bulunan yıldızlardan ışık
yansıması ile kazanırlar.
Yıldızlararası
maddenin yoğun olduğu bölgeler, gökyüzünde daha karanlık görünür, çünkü bunlar
yıldızların yaydığı görsel olsun olmasın hertürlü ışımayı daha büyük ölçekte
soğurmaktadır. Nitekim, gözlerimizi Samanyolumuza çevirdiğimizde gördüğümüz
(daha doğrusu, göremediğimiz) karanlık bölgeler, yıldızlararası maddenin en
yoğun olarak bulunduğu yerlerdir.
Yoğun karanlık bulutsular, yakınlarında parlayan bir yıldız onları ısıtmadıkça çok soğukturlar. Soğuk ve yoğun bulutsular, yıldız oluşumu için ideal ortamlardır. Nitekim, bulutsular "yıldız fabrikaları" olarak bilinir... Yıldızlar için birer "doğumhane" de diyebiliriz... Gazların önemli bir özelliği ısındıkça basınçlarının artmasıdır. O nedenle soğuk bir gazı sıkıştırmak daha kolaydır. Yıldızların oluşabilmesi için önkoşul, bulutsudaki parçacıklar arası çekimin gazın basıncının üstesinden gelmesidir.
Yıldızlararası
soğuk gazların büyük bölümü "dev molekül bulutları" adı verilen
bulutsularda yer alır. Bu dev oluşumların nasıl ortaya çıktığı pek iyi
bilinmiyor. Ancak, süpernovalar, kütleçekimi ve basınç gibi bir dizi etmenin
ortak ürünleri olduğu düşünülüyor.
KARANLIK MADDE
Gökbilimciler açısından gündemin en gizemli konusu "karanlık madde" adı verilmiş olan fenomen olsa gerek. Önceleri ona "kayıp madde" adı veriliyordu. Çünkü, karanlık madde doğrudan "görülemez": Işığı ne soğurur, ne yansıtır, nede yayar. Kısacası, elektromanyetik tayfın hiçbir bölgesinde gözlemlenmesi sözkonusu değildir.
Karanlık
maddenin varlığını, yalnızca ve yalnızca, gözlemleyebildiğimiz diğer
gökcisimleri üzerindeki etkileri dolayısıyla çıkarsıyoruz.
Yıldızların
gökadalar içinde sergiledikleri, başka şekilde açıklanamayan hareketler,
"kara madde" varsayımı ile açıklanmağa çalışılıyor. Yapılan
çalışmalarda, yıldızların gökada içindeki davranışlarını önceden kestirmek için
bilgisayarda üretilen modeller önplana çıkıyor. Ayrıca, veri toplamada uydulardan
da büyük yarar sağlanmıştır.
1997
yılında, Hubble Uzay Teleskobu ile elde edilen bir görüntü, uzak bir gökada
kümesinden bize ulaşan ışığın, önplanda yer alan bir başka gökada kümesi
tarafından "eğildiğini" göstermiştir. Eğilmenin derecesini inceleyen
gökbilimciler, aradaki bu ikinci gökada kümesinin toplam kütlesinin, içindeki
görülebilir madde kütlesinin 250 katı dolayında olduğu -- yani, kat kat çok
daha fazla olduğu kanısına varmışlardır. Başka bir deyişle, aradaki büyük fark,
gökada kümesi içinde yer aldığı düşünülen "karanlık madde"
kütlesine bağlanmıştır.
Halen, karanlık maddenin tam olarak ne olabileceği konusunda çok çeşitli görüşler vardır. Kimilerine göre, örneğin soğuk gazlar, karanlık gökadalar, yada "MACHO" adı verilen (kara delikler ve kahverengi cüce yıldızlar da içeren) devasa sıkışmış haleli yapılar gibi bildik fenomenlere dayanılarak bir açıklama getirilebilir.
Diğer
bir grup bilim adamı ise, karanlık maddenin, evrenin başlangıç dönemlerinde
oluşmuş, bize garip gelen niteliklere sahip partiküllerden oluştuğu
kanısında... Bu partiküller arasında, aksiyon'lar, "WIMP" adı verilen
zayıf etkileşimli dev partiküller veya nötrino'lar yer alıyor olabilir.
Karanlık
maddenin niteliğinin anlaşılması niçin bu derece büyük önem taşıyor?
Çünkü
böyle bir bilgi, bizlere evrenin boyutları, biçimi ve geleceği hakkında önemli
ipuçları verecektir. Evrende mevcut karanlık madde miktarı, evrenin açık uçlu
olup olmadığı (yani, genişlemeğe devam edip etmediği); yoksa kapalı bir sistem
mi olduğu (yani, bir noktaya kadar genişledikten sonra kendi içine mi çöküşmeğe
başladığı); yoksa genişleyerek bir denge noktasını bulduğunda artık hareketine
son mu verdiği gibi konulardaki tartışmaların çözülmesine yardım edecektir.
Karanlık
maddenin niteliğinin açıklığa kavuşması, ayrıca, gökadalar ve gökada
kümelerinin oluşumu ve evrimini daha iyi anlamamıza yardımcı olacaktır. Şöyle
ki, ilk bakışta, bir gökadanın kendi çevresinde dönerken parçalanarak
bütünlüğünü yitirmesi gerekir gibi görünürken, bunun gerçekleşmiyor olması,
tabiatıyla, onu birarada tutan "birşey" in varlığı nedeniyledir.
Sözkonusu "birşey" ise, bildiğimiz "çekim" (gravitasyon)
gücüdür. Ne var ki, burada sözkonusu olan çekim gücü inanılmaz boyutlarda olmak
zorundadır ve evrendeki görülebilir madde tarafından tekbaşına üretilmesi söz
konusu olamaz.
0 yorum:
Yorum Gönder